Saadet'in Internet Dünyası

Wednesday, July 09, 2008

AHMETSİZ DAĞLAR

Hasan BEŞER

Tarih: 8 Temmuz 2008 Salı


-Ahmet ÖZAKYÜZ’ün aziz hatırasına-

Bu yazıyı okuyan pek çok insanın hüzünleneceğini, merhum kadim dostum Ahmet’in eşinin ve çocuklarının, ailesinin, sevenlerinin gözyaşlarına engel olamayacaklarını biliyorum.
Biliyorum ama bu yazıyı yazmadan edemiyorum…
Yayla mevsimi geldi mi herkesi bir heyecandır sarar. Kışın uzun ve soğuk günlerinden intikam alırcasına insanlar serin yaylalara koşarlar.
Hatta bazı sabırsız yayla tutkunları, karlar tam erimeden, yollar açılmadan çileli bir yolculuğu göze alır, yayla yolunu tutarlar. Zorlu yolculuktan sonra yaylaya ulaştılar mı kendilerini Everest’in zirvesine çıkmış dağcılar gibi hissederler!
Yayla Karadeniz insanı için vazgeçilmez bir tutkudur. Karadenizlinin yaylaya gidişi de yayladan dönüşü de şenlik havasında olur.
Günler öncesinden hazırlıklar başlar. Hayvanlar temizlenir, süslenir. Yol boyu horonlar tepilir, verilen molalarda soğuk pınar başlarında azıklar yenilir.
Gerçi şimdilerde herkes yaylaya arabayla gittiği için yukarıda tarif ettiğim geleneksel yolculuklar da artık bitme aşamasına gelmiştir.
Çocukluğumun yazlarının büyük bölümü yaylada geçtiği için, yayla mevsimi gelince benim de yayla özlemim depreşir. Yayla özlemi dindirilmez bir noktaya ulaştı mı hafta sonu da olsa, günü birlik de olsa mutlaka yaylaya giderim.
İşte yine yayla mevsimindeyiz. Şehirde insanlar kavrulurken, yaylalar püfür püfür esen rüzgârın etkisiyle serin mi serin. Yayla, artık özleniyor!
Özlem dolu günlerin ardından yaylaya gidiyorum.
Ama dağlar, sanki benim bildiğim, tanıdığım dağlar değil! İnanın dağları hiç bu kadar ıssız görmemiştim!
Sanki bütün mahlûkat kaybolmuş, bahar olmasına rağmen dağlar sararmış solmuş!
Şimdi çocukluğumun en güzel günlerinin geçtiği yayladayım…
Ama o en güzel günleri paylaştığım kadim dostum Ahmet artık yok!
Ahmet’in yokluğu acı bir gerçek olarak içimi parçalarken dağların, yaylanın eski anlamı olabilir mi?
“Şurada Ahmet’le inekleri otlatırdık” diyorum, hafızamı zorluyorum, ama ne Ahmet’ten ne de eski güzelliklerden bir şey bulamıyorum!
Güneş tam tepeden vuruyor!
Çömelmişim! Kaç saattir böyleyim bilemiyorum! Şakaklarım avuçlarımın içinde, avuçlarım terden sırılsıklam… Dirseklerim dizlerimin üzerinde, dizlerim sağanak altında…
Kim bilir kaç bin yıldan beri yaz kış demeden akan bir pınarın başındayım. Eğilip buz gibi suyundan kana kana içiyorum. Ama dudaklarımı sızlatan su, içimdeki yangını dindiremiyor…
Bu pınarın yanında kaç kez azık çantamızı açıp çoğunlukla kuru ekmek, peynir ve taze soğandan oluşan azığımızı yemiştik. Sonra buz gibi suyundan içip o dağ senin, bu dağ benim gezmiştik…
Günlerce kavurucu güneşin altında kalan derimiz çatlar ve soyulurdu. Derimizi yumuşatacak bir dirhem merhemimiz, kremimiz olmazdı. Bazen çatlayan, yara tutmaya başlayan derimize tereyağı sürerdik.
Her şeye rağmen kuşlar kadar hür, bulutlar kadar özgürdük.
Hava açıksa, duman çimenleri yalamıyorsa çoğunlukla Ahmet’le Kulatın Sırttaki taşın üzerine çıkar, yoldan gelip geçen arabaları sayardık. Çocuk halimizle o arabalardan birinin üzerinde olmayı ne çok da isterdik! O arabalardan birinden inecek tanıdık birinin bize bir çeyrek ekmek veya bir meyve uzatmasını hayal eder dururduk!
Bizim çocukluğumuzda, bugün pek çok insanın israf ettiği, çöpe attığı ekmeklere “cici moma” derdik. Cici moma, yani güzel mama, ekmek! Ekmek, bizim çocukluğumuzda gerçekten kutsaldı!
Asırlardır burada nöbet bekleyen başka bir taşın yanındayım. Ahmet’le hep bu taşın üstünde otururduk; Ahmet, elindeki çalıyla taşın yanı başındaki gözeyi karıştırırdı.
“Ses ver ey taş! Söyle Ahmet nerede?” diyorum, taş adeta “taş kesilmiş”, ses vermiyor!
Sonra Lapazanın Sırta dönüyorum, “Ahmet nerede? Can dostumu gördün mü?” diyorum. Sanki Ahmet, eski günlerde olduğu gibi karşı sırttan çıkıp gelecek, kuşburnu değneğini havaya kaldırıp “Geldim kardeşim, buradayım!” diyecekmiş gibi içimde bir his var. Ama Ahmet de yok, cevap da yok!
Çaresiz Kandaz Kayalarına dönüyorum. Şu karşıki hendekte Ahmet’le az mı “bacara taşı” toplamıştık. Bacara taşı, çürük, yumuşak bir çeşit kireç taşıdır. Çakı bıçağıyla peynir doğrar gibi doğrayabilirsiniz. Bulduğumuz taşları bıçağımızla yontar, küçük oyuncaklar yapardık.
Bak orada bir bacara taşı görüyorum, ama Ahmet yok! Ben Ahmetsiz bacara taşını neyleyim?
Bağırıyorum, haykırıyorum ama boşuna uğraşıyorum. Ne sesimi duyan oluyor ne de bana cevap veren…
Ses yok; sanki kâinat sükûta ermiş! Ne bir kuş cıvıltısı, ne bir atmaca sesi, ne bir sinek vızıltısı…
Dağ, taş dilsiz, lâl kesilmiş…
“Sesime ses verin dağlar!” diyorum, sadece Kulatın Sırttan esen rüzgârın uğultusunu duyuyorum.
Bir türkü düğümleniyor yüreğime, öfkeleniyorum; “Dağlar seni delik delik delerim, delerim!” diyorum.
Sesim Kandaz Kayalarında yankılanıyor. Sonra türkü, gönül pınarımdan akıp gidiyor…

"Dağlar seni delik delik delerim, delerim,
Kalbur alır toprağını elerim, aman aman…
Elerim aman aman, dumanlı dağlar…

Sen bir gara goyun, ben de bir guzu, bir guzu…
Sen döndükçe ardın sıra melerim, aman aman…
Melerim aman aman, dumanlı dağlar…

Dağlar senin ne garanlık ardın var, ardın var…
Lâle sümbül boynun bükmüş derdin var, aman aman…
Derdin var aman aman, dumanlı dağlar…

Elâlemin vatanı var yurdu var, yurdu var…
Benim yurtsuz galışıma n’edeyim aman aman…
N’edeyim aman aman, dumanlı dağlar…

Gurbet elde galışıma nedeyim, aman aman…
N’edeyim aman aman, dumanlı dağlar…"

(Sivas yöresine ait türkü-otantik hâli)

Son bir çare çiçeklere dönüyorum. Ne de olsa onlar taş değil çiçektir! Belki benim derdimi anlarlar! Belki bana bir haber verirler!
Çiçekleri bir başka severdik. Papatyalardan, yaban yoncalarından, bin bir çeşit kır çiçeklerinden demetler yapar koklardık. Hevesimizi alınca da zayi olmasınlar diye onları ineklerimize verirdik. Onlar da çiçeklerin keyfini çıkarırlardı.
“Söyleyin çiçekler Ahmet nerede? Kadim dostum en son sizi ne zaman kokladı?”
Çiçekler de dağlar, taşlar gibi dilsiz!
Ah dağların, taşların, börtü böceğin dili olsa da gördüklerini anlatsalar!
Çaresizim! Onları suçlamamak lazım!
Yine türkülere sığınıyorum. Çünkü biliyorum ki “Türk”ü söyler türküler.
Türk milleti, kültür geleneğinde derdini, tasasını, sevincini, coşkusunu türkülerle dillendirmiş. Türküler dile gelmiş, bizi anlatmış. Bir gün “koşma” olmuş coşturmuş, bir gün “semai” olmuş incecikten ruhumuza işlemiş, bir gün “varsağı” olmuş heyecanlandırmış, bir gün “ağıt” olmuş hüzünlendirmiş, bir gün “destan” olmuş gururlandırmış…
Türküler bizi anlattığı için yabancılar onlara önce “Türkî” demişler; bu Türk’e ait demektir. Kelime daha sonra “türkü” halini almış…
Yine dağlara dönüyorum. Gönlümde bir başka türkü düğümleniyor. Hüzün zirvelerine tırmanıyorum…

Dağlar “dağ”ımdır benim,
Gam ortağımdır benim,
Ağlatma zalim felek
Yaman çağımdır benim…

Oy nidem nidem nidem,
Oy nidem nidem nidem,
Gel seni alam gidem,
Evi barkı terk edem…

Bu dağlar olmasaydı,
Gül benzi solmasaydı
Ölüm Allah’ın emri
Ayrılık olmasaydı…

Oy nidem nidem nidem,
Oy nidem nidem nidem,
Gel seni alam gidem,
Evi barkı terk edem…

(Diyarbakır yöresine ait türkü-otantik hâli)

Evet, dostlar!
“Ölüm Allah’ın emri /Ayrılık olmasaydı”
Zor olan ayrılık! Hele giden güzel bir insansa, çok yakınınızdan biriyse, yeri doldurulamayacaksa…
Her şey insanla güzeldir. Güzel insanların olmadığı yerler, ne kadar güzel olsalar da anlamlı değildirler!
Kadim dostum Ahmet güzel insandı.
Zorlu hayat mücadelesinde hayal ufuklarını zorlamış, zirveye çıkmıştı.
Hep pozitif enerjiyle doluydu. Yüzünden gülücükler eksik olmazdı.
Kadirşinastı. Köye geldiğinde büyükleri ziyaret eder, hayır dualarını alırdı.
Evet, dostlar!“Ölüm Allah’ın emri /Ayrılık olmasaydı”Zor olan ayrılık! Hele giden güzel bir insansa, çok yakınınızdan biriyse, yeri doldurulamayacaksa…Her şey insanla güzeldir. Güzel insanların olmadığı yerler, ne kadar güzel olsalar da anlamlı değildirler! Kadim dostum Ahmet güzel insandı. Zorlu hayat mücadelesinde hayal ufuklarını zorlamış, zirveye çıkmıştı.Hep pozitif enerjiyle doluydu. Yüzünden gülücükler eksik olmazdı.Kadirşinastı. Köye geldiğinde büyükleri ziyaret eder, hayır dualarını alırdı.
Pek az insanın başarabileceği bir şeyi başarmıştı: Etrafında bir sevgi çemberi oluşturmuştu.
Oluşturduğu sevgi çemberi her geçen gün büyüyor, büyümeye de devam edecek…
Yeter ki bizler yitirdiğimiz değerlerimizi hatırlamaya devam edelim, onların aziz hatırasını yaşatmak için bir şeyler yapalım…

Hasan BEŞER



Monday, July 07, 2008

KARAYEL'İN KALEMİNDEN ''AHMET ÖZAKYÜZ''

Kızı Esra ÖZAKYÜZ’den Babası
“SEVGİ ABİDESİ, DEĞERLi iŞ ADAMI AHMET ÖZAKYÜZ
;


Resmi büyütmek için üzerine tıklayın.


Ajanslardan 29 Şubat 2008 sabahı “ADANA’dan düşse de kara haber Kara değildir geçtiği hiçbir yer.

Oymalıtepe Beldesi'nin yetiştirdiği müteşebbis iş adamı, Polen Motor Ltd. Şti’nin kurucusu ve yöneticisi Ahmet ÖZAKYÜZ, 28 Şubat 2008 de her duyan kulağı derin hayrete düşürerek ve her değdiği yüreği derin bir sessizliğe boğarak “inanamıyorum” dedirten yüreklere veda ederek…
“Yüreği sevgi dolu, -güzel insan sevgili eşim AHMET ÖZAKYÜZ” diyerek eşinin tüm dostlarını kucaklayan değerli eşi Saadet Özakyüz’e, biricik kızı Esra’ya ve oğlu Bedrettin’e meşalesini bırakarak…
Yaşama gözlerini yumsa da “O”, tüm insanlığa açık olan gönül gözünün aydınlığı hep üzerimize yansımaya devam ediyor. Çünkü O;

Hem çalışarak hem okuyarak geçirdiği çocukluk ve gençlik yıllarında kendi gayretleri ile kazandığı istikbaliyle müteşebbis ruhunu birleştirerek bir çok gencin, ailenin istikbalini kurtarmayı kendine şiar edinen Ahmet ÖZAKYÜZ…

Küçük, büyük demeden hayatı boyunca, bir çok gence varacağı menzilde ışık olan Ahmet ÖZAKYÜZ…
Asla “BEN” demeyip daima -BİZ- olgusuyla yüzünü hep memleketine, hep gençliğe, hep dostlarına dönen Ahmet ÖZAKYÜZ…

İlk kez doğum gününü kesin bilmenin heyecanıyla -ki bizim topraklarımızda doğum günleri yayla zamanı, çayır zamanı diye anılır- 51. yaş gününde “Bu yaşıma ilk doğum günüm, üzüm ayının 13’ünde yani 26 Kasım’da, dünyaya gelmişim” diyerek dostlarıyla bugünü büyük bir coşkuyla , umutla Oymalıtepe Fm’de kutlayan değerli Ahmet ÖZAKYÜZ…

-“Ben Kimim” adını bile koydum- diyerek kendi tarihini ve beldemiz Oymalıtepe’nin tarihini içeren kitabının müjdesini veren, değerimiz Ahmet ÖZAKYÜZ…

Üzüm ayının 13 ünde yanan ve değdiği her bir yürekte sönmeyecek ışığını bir meşale misali emanet ederek, 28 Şubat 2008 sabahı aramızdan ayrıldı.

İşte, geride bıraktığı yadigarlardan bahar yürekli kızı ESRA ile, 21 Mart 2008 sabahı babasına dair yaptığımız sohbetin ardından, denize çağlayan bahar suları gibi babasına çağlayan duyguları;

ESRA ÖZAKYÜZ’ün KALEMİNDEN BABASI AHMET ÖZAKYÜZ


Adına sayfalar dolusu cümleler yazılacak, ardından omür boyu ağlanacak, dosdoğru bir adamdı benim babam, eğilmeden de gitti …
Babamı sayfalara dökmem istendiginde once bir durdum en eskilere kadar gittim, onu hatirlayabildiğim en eski ana kadar ... Muhtemelen üc- dört yaş civarımdaki halini hatirliyorum en uzak ve bir de son gördüğüm 27 şubat aksamındaki hali …Ikisinde de gülümsüyordu babam . Hep güldü üzgünken de güldü hastayken de güldü mutluyken de güldü ağlarken bile güldü . Güldü ve güldürdü bizi hep . Ben bu dünya üzerindeki en şansli insanlardan biriyim ki babam beni sadece iki kere ağlatti ; biri kalp krizi gecirdiğinde biri de öldüğünde.

Bana birgün dedi ki ‘Ben bu hayatta en büyük üç acıyı tattım , Annem öldü .. babam öldü ... çocuğum öldü...’ Simdi donup gecmise bakiyorum da ben hic aci cekmedim , hic aglamadim ve hic uzulmedim cunku babam hic aci cektirmedi , hic aglatmadi ve hic uzmedi beni.

Sifirdan başlamak diye birşey vardir . Iyi pozisyonlara gelmiş bircok insan hayatını anlatırken sıfırdan buralara geldim dediği zaman daha cok etkilenirsiniz o insanlarin başarılarından. Dededen babadan kalan bir basariyi devam ettirmemistir çünkü... Benim babam ise sıfırdan öte , eksiden baslamıştı hayatına. Anne yok , baba yok, para yok , hic bilmedigi bir şehir, ailesinden uzak tek başına .. En yukseklere hic kimseyi kırmadan , üzmeden , ezmeden , acıtmadan , hep vererek hiç almadan hiç alçalmadan ve her adımında iz bırakarak gelmişti babam. Ben hiç bir başarıda tam olarak tatmin olamadım çünkü orneğim babamdi ve babam bizi hiç zora sokmadan bu yaşlara kadar getirdi.
Kucuktum , kaç yaslarındayım hatırlamıyorum muhtemelen yedi ya da sekiz . Babamla Trabzon’a köye gittik baba-kiz . İlk defa annem yok yanımda . Biz şehir hayatının karmasasına doğmuşuz , cok katlı bınalarda oturmuşuz , duvarlarımız hep acık renk , koltuklarımız hep rahat, televizyonumuz hep renkli olmuş …

Köye ilk gittiğimde her taraf yemyeşil, kocaman oyun alanlari .. Sanki uçsuz bucaksız bir park gibi . Sonra akşam oldu eve girdim , bizim yasadığımız yerlere hiç benzemiyordu , tek katlı cok eski bir ev . Eşyalar bizim esyalarımıza benzemiyordu . Ben bütün evleri birbirine benziyor sanıyordum ama öyle değilmis . En büyük fark duvarlardı. Duvarlar simsiyahtı , herşey olagandı herşey farklı olabilirdi ama duvarlar öyle olamazdı çok saşırmıştım. “ Baba, neden bu duvarları siyaha boyamişlar ?’’ dedim hayretle ve biraz da korkarak . Güldü babam .. Evin ortasindaki sobayı gösterdi . Yemekler orada pisiyordu , Camaşırlar onun üzerinde kuruyordu , onun yanında ısınılıyordu .. Ve o sobanin is’inden simsiyahti duvarlar . İşte oralardan gelmişti babam . Şimdi aynı evlerin duvarlari artık beyaz .. Aynı köye internet gelmiş .

Varlığı da gördü babam; dünyanın bir çok yerini gezdi , her milletten insanla tanişti , büyük anlaşmalara imzalar atti . Oralarda da iz bıraktı .
Dilini bilmediğim , aynı dinden olmadığımız insanlar bile aradı onun öldüğünü duyunca .. Onlar ağladi ben ağladım . Bizim dinimizden olmayan insanlar sırf ona sevgilerinden bulundukları yerdeki camiye gidip sabahtan akşama kadar ellerini açip dua ettiler onun için .

Neden yapti diye sormuyorum, kaçınılmaz son ölüm. Şekilsiz ve erken gitti babam … Yasantısı gibi ölümüyle de iz bıraktı. Duyan herkesin içine ateş düşürdü babam . Tanıyan tanımayan gelen gelemeyen, gören görmeyen herkesi üzdü babam . Onuruyla , gururuyla ve şerefiyle yasadi ve hiçbirinden ödün vermeden de öldü . Cok şey öğretti etrafındakilere , iyiliği , almadan vermeyi, sevmeyi, affetmeyi, başarabileceğine inanmayı , kendine güvenmeyi, insanlara güvenmeyi … Kocaman bir yüreğii vardı ve cok insan sığdırmıştı oraya . Ve cok insanın yüreğine girmisti . Girdiği bütün yüreklere derin yaralar açarak öldü babam ..

Ve inanıyorum ki çok güzel bir yerlerde simdi ..
Ruhun şad, mekanın cennet olsun canım babam



Şimdiyse bir kaç alıntıya yer vermek isyiyorum AHMET ÖZAKYÜZ'e dair

Sevgi Abidesi Ahmet Özakyüz’ün vefat haberini oymalitepe.net’ten alanların mesajlarından birkaç alıntı;

Prof.Dr.Berahitdin ALBAYRAK:
Çok geç tanıdım sizi. Bizzat karşılaşamadım da (Sevgili Şevket Çelik vasıtasıyla tanıştık). Akraba dahi olduğumuzu farkettik. Soyağacımızın bu yönünü netleştirebilmek amacıyla defalarca telefonda konuştuk. Her yeni haftaya, ilkgününün sabahında iyi dileklerinizle başlamayı bana alışkanlık haline getirmiştiniz. Siz davet ettiniz ben gelemedim, ben davet ettim siz gelemediniz. Anlamış değilim, ardınızdan niçin bukadar çok üzüldüğümü. Oysa bu türden üzüntülere hayat zaten beni ziyadesiyle alıştırmıştı. Bilemiyorum, çok şey mi yarım kaldı, SEVGİNİZ HARİÇ. Mekanınız Cennet Olsun Sevgili Ahmet ABİM


Halil AKTAŞ: O kadar üzgünümki diyebileceğim çok şey var, diyemiyorum. Seni kaybetmek çok zor geldi. Allah sevenlerine sabırlar ıhsan eylesin. En zor okuduğum haberlerden birisi. Allahım mekanin' cennet eylesin. Sevgi dolu insan:(((

KAZANTA:
DERLI KARDESIMIZ AHMET ÖZAKYÜ ÜN ARAMIZDAN AYRILISI BENI BIR AN HÜZÜNE BÜRÜDÜ YAZACAK CÜMLE BUAMIYORUM NE YAZSAMKI HARFLERLE DUYGULARIMI IFADE EDEMKI

sinan: Sevgili arkadaşım Ahmet ÖZAKYÜZ Mekanın cennet olsun kardeşim.Şok içerisindeyim..Böyle zamanlarda ne yazılabilirki.Öncelik le ailesine ve tüm biz sevenlerine sabırlıklar diliyorum.Nur içinmde olursun inşallah canım ciğerim sevgili arkadaşım...Sinan AYDIN/Trbzon

mozcan: Sevgili Kardeşimiz Ahmet Özakyüz'ün ölümünden derin üzüntü duyduk. Kendisine rahmet yakınlarına ve sevenlerine sabırlar dileriz. Muammer Özcan/İzmit

FAYDIN: Yerine göre bir abi, baba, kardeş, arkadaş ve hep ama hep örnek alınacak mümtaz şahsiyet; AHMET ÖZAKYÜZ abiciğimiz Hakk'a yürüyüş haberiniz bizi derinden üzdü. Değerli aileniz, yakın-uzak tüm akrabalarınız ve bütün sevenlerinize sabr-ı cemiller niyaz ediyorum Yüce Allah'tan. Mekanınız cennet olsun inşallah...

^^KaRaYeL^^:
“Üzüm ayının 13’ünde yani 26 Kasım’da, dünyaya gelmişim” diyen sesinize yansıyan yüreginizin coşkusu hala kulağımda... Üzüm ayının 13’ünde yanan ışığınız, değdiğiniz hiçbir yürekte sönmeyecek; Küçüklere bile -dostum- diyerek dostluğu yaşatan “Sevginiz”, yöresel tabirle 'germager' açtığınız yüreğinizden yeşeren sevginiz, yüreklerimizde ebedi, Sizi çok seviyoruz...Mekanınız cennet olsun, AHMET ÖZAKYÜZ...

Kuzeyinoglu: Hizmete, eğitime ve eğitimli kişilere aç olduğumuz bir zamanda gerçek hizmet sahiplerini erken kaybetmek sadece beldemiz değil insanlık adına da çok üzücü... Başta ÖZAKYÜZ ailesi olmak üzere hepimizin başı sağolsun...

"Sizi Unutmayacağız" demiyorum çünkü dünyaya bıraktıklarınız buna zaten izin vermez...

Allah rahmet etsin...

Cemo:
Öncelikle ÖZAKYÜZ ailesine ve oymalıtepe halkına allah sabırlar versin. İnsan çok değer verdiği ve birşeyi kaybedince üzüntüsünün tarifi olmaz Ahmet abinin kaybıda bütün oymalıtepe halkı için inanıyorum aynı oldu çünkü ahmet abi oymalıtepeye çok değer verdiğini oymalıtepe için kurduğu hayallerle belli etmişti zaten ve insanlarda ahmet abiden söz ederken gözlerindeki ışılıtıdan ona nekadar değer verdiklerini belli ediyorlardı. Ama kabul etmekte zorlansakta ölümde gerçek ve kendisini gösterdi ahmet abiyide aramızdan aldı oymalıtepede herkesin yüzü asık yine aynı sevgiyle ıslanmaya yüz tutmuş gözlerini birbirinden saklıyarak bugünde ahmet abiyi konuşuyorlardı inanıyorumki çok uzun yıllar yıne ahmet abiyi konuşacağız çünkü ahmet abi unutulacak bir insan değil unutulamaz ALLAH MEKANINI CENNET EYLESİN ...YAKINLARINA VE SEVENLERİNEDE ALLAH SABIRLAR VERSİN.

Ülkü AKTAŞ: AHMET ABI...Genelde öğlen saatlerinde radyoya geldigimde seni görürdüm ve yazardın ya sevgi dolu ...Ve bir gün yine öğlen saatlerinde geldiğimde, okudugum haberi tekrar tekrar okuduğumda..Inanmadım...Inanamadım.. ..Sen artık yazmasan da biz görmesekte...Sen bizim gönlümüzdesin artık..Çünkü gönlümüzde kalanlara degil sadece, gidenlere de yer var...Sen gitmeden önce kalanlardandın AHMET ABI...YÜCE ALLAH ÖNCE AİLENE SONRA BİZE VE TÜM SEVENLERİNE SABIR VERSİN...ALLAH RAHMET EYLESİN...MEKANIN CENNET OLSUN..


Emine Fazlıoğlu- zifin-: Öldüğüne inanamıyorum Ahmet Özakyüz abi...Allah Rahmet eylesin sana,güzel ailene ve seni seven bizlere de sabır versin Allah...Her halinle bizlere örnek teşkil ediyordun ; ölümünde bizlere bir ders verir gibi oldu Hep sevecen ve güleryüzlüydün... Mekanın Cennet olsun Ahmet abiciğim...Seni çok seviyoruz Ahmet abi...Dualarımız seninle ... Mekanın cennet olsun ...

bombaci_ismail: oymalıtepeden bir yıldız kaydı:çok değerli büyümüz (sevgiyi kalbinden hiç eksık etmeyen herdaim dudaklarından hiç düşürmeyen) sevgili ahmet ÖZAKYÜZ abim ebediyete yolculuğun beni ve tüm sevenlerini çok üzmüştür.yüce RABBİM mekanınızı cennet eylesin.geride kalan başta ailenizin ve tüm sevenlerinizin acılarını yürkten paylaşıyor başsağlığı diliyorum.aşıladığın sevgi tohumlarıyla kalbimde hep yaşayacaksin...SEVGİ ABİDESİ

Sevim Aydın:

Susacağım,
Artık ben konuşmayacağım
Sonsuza dek
Hayır!
Israr etmeyin.
Sözcükler bitti, dudaklarım da
Tek bir kelime, etmeyeceğim
Mahşere dek…
Ben,artık sadece, yazmak istiyorum
İçimde kalan acıyı…
Kalemim konuşsun yerine…
Sabahları, isyankar, martılar gibi
Çığlık çığlığa…
Haykırsın , dertleri mi
Kanasın yüreğim
Akıtsın, sakladığım yaşları mı
Ben susacağım..

aktasahmet61: sevgili Özakyüz abimizin aramızdan ayrılıp ahret alemine göçmesi bizleri sevenlerini, çok büyük bir üzüntüye boğmuş..Allah’ım rahmet eylesin sevenlerine yakınlarına yarenlerine,ailesine.,ve de oymalite.FM.ailesine sabırlar dileriz Allah’ımdan....oymalitepede mum ışığı olup ta ki Adanalardan oymalı’ya meşale olup ışık tutan sevgili ağabeyimiz, seni asla unutmayacağız..oymali’ yi yasa boğdun abim..yapacak çok şeyimiz var derdiniz abim,takdir ilahi yaradan Allahım, sizleri bizlerin arasından ahret alemine aldı, mekanın cennet olsun ..hepimize Allahh sabırlar versin…Oymalitepe bir aydın evladını daha kaybetmenin üzüntüsü içerisinde bulunmaktadır.

HACER-ALBAYRAK: AHMET ÖZAKYÜZ ABIMIZE ALLAHTAN RAHMET VE AILESINE TÜM YAKINLARINA ALLAHTAN SABIR VE BAS SAGLIGI DILIYORUM:MEKANI CENNET BAHCESI OLSUN

Akoymali: Caliskanligiyla, Azmiyla, basarilariyla, Insanlara verdigi hizmetleriyle ve sevgisiyle herkesin begenisi kazanan degerli Abimiz Ahmet Özakyüzü kaybetmekten büyük bir üzüntü duymaktayiz. ALLAH rahmet eylesin, mekani Cennet olsun. Geride kalan ailesine ,cocuklarina ,akrabalarina ve tüm sevenlerine ALLAH sabirlar versin.

kamaci: DEGERLI ABIZI GEC TANIYIP ERKEN KAYBETMIS OLMANIN DERIN UZUNTUSU ICERISINDEYIM .ALLAH RAHMET EYLESIN DEGERLI OZAKYUZ AILESINE VE BUTUN SEVENLERINE ALLAH SABIRLAR VERSIN .MEKANI CENNET OLSUN

cevdetbinay: ahmet abımızın mekanı cennet olsun allah yakınlarına sabırlık onada rahmet versin

bektas61: Degerli büyügümüze Allahtan rahmet yakinlarina sabirlar diliyorum.KENAN BEKTAS

Mahmut_61: Degerli Ahmet abime Allahtan rahmet özakyüz ailesine ve tümdostlarina sabirlardilerim.

AYDIN:
AHMET ABIMIZE ALLAHTAN RAHMET AILESINE VE SEVENLERININ BASI SAGOLSUN MEKANI CENNET OLSUN
ramazan_ayas: degerli büyügümüz abimiz ahmet ozakyuz'e Allah'tan rahmet sevenleri ve kederli ailesine Allah'tan sabirlar diliyorum

__eRDaLCVLK__: AHMET ABIME ALLAHTAN RAHMET,YAKINLARININ VE TÜM SEVENLERİNİN BAŞI SAOLSUN. MEKANI CENNET OLSUN....

Derleyen ve Yazan ;^^KaRaYeL^^, Mart 2008

^^KaRaYeL^^
"Kişinin Rütbe-i aklı görünür eserinde"

TEŞEKKÜR EDERİM,SEVGİLİ KARAYEL

YÜREĞİNE SAĞLIK...

Wednesday, July 02, 2008

__________DUA______________







MUTLULUK GÜZEL KOKAR



Dostum birden soruverdi:


- Bir insanın mutlu olduğu nasıl anlaşılır?


Şöyle düşünmüş olmalıyım:


Bilmem gözlerinin parlaklığından, neşesinden, belki yüzüne vuran iç aydınlığından.


Dostum hepsini Kabul eden ama yeterli bulmayan bir el işareti yaptı:


- Bunlar doğrudur. Mutluluk saklanamaz. Mutluluk insanın içinden sızar, bir yerlere girer, orayı değiştirir. Bir de kokusu vardır. Bilir misin? Mutluluk kokar.


- Mutluluğun kokusu mu? Doğrusu duymamıştım.


Dostum anlayışla baktı:


- Doğrudur, duymamışsındır. İnsanlar pek farketmezler. Oysa, her ruh halinin kendine özgü bir kokusu vardır. Eğer insanlar koku duygularını kaybetmeselerdi, bunları da bilirlerdi. Ama bir çok şey gibi bunu da kaybettiler.


- Yani, önceden biliyorlar mıydı?


- Elbette, biliyorlardı. Bak hayvanların birbirleriyle iletişim kurmalarında koku nasıl önemli bir rol oynar.


- Evet ama konuşamadıkları için. Dostum biraz sabırsız, sözümü kesti:


- İnsanlar konuştukları için artık kokuya gerek duymuyorlar değil mi? Şimdi sen bana insanların konuştuklarını mı söylüyorsun?


Artık yanıt vermiyordum. Dinlemeyi sürdürdüm. Dostum:


- Sen de biliyorsun ki insanlar gerçekte konuşmuyorlar. Konuşur gibi yapıyorlar. Öğrendikleri sözcükler var. Birbirlerine onları söylüyorlar. Gerçekte çok azı, çok az zaman için konuşuyor. Onlara da dikkat et, duygu sözcükleri yoktur. Birbirlerine söylemeleri gereken sözleri söylerler. Onun için de çoğunlukla birbirlerini dinlemezler. Gerçekte konuşmayan, gerçekte dinlemeyen insanlar iki önemli iletişim aracını da kaybettikleri için artık anlaşamıyorlar. Koku ve dokunma. İşte gerçek iletişimin iki yolu. İnsanlar ikisini de unuttu.


Onu biraz kışkırtmayı denedim.


- Şimdi insanların birbirlerini koklamalarını mı söylüyorsun?


Umutsuz ve kırgın bir bakışla baktı:


- Keşke ne dediğimi anlasalardı da söyleseydim. Koklamak, öyle incelikli bir duygudur ki, bugünün insanına öğretilmesi gerekir. Zavallı koku alma duygumuz. Öylesine kötü kokularla bozuldu ki, yeniden eğitilmesi gerekiyor. Biliyor musun, insanlar insan kokusunu bile alamıyor. Bir kadının kokusu. Bir erkeğin kokusu. Çocuğun kokusu. Yaşlı insanın kokusu. Umudun kokusu. Bezginliğin kokusu. Hayata kırılmanın kokusu. Mutluluğun kokusu. İnsanlar bütün bunları unuttular. Dokunma da öyle insanlar bunu da unuttu. Bir elin el üstüne konması. Bir omuzun omuza dayanması. Bir sırtın sırta dayanması. Ayakların birbirine sarılması. Bedensel dokunma. Unuttuğumuz ne çok şey var.


Günümüz insanını savunmak istedim:


- Ama sözcükler var, yazı var. Belki o yüzden unutmuşuzdur.


Dostum biraz dalgınlaştı:


- Evet yalanların aracı sözler, yalanların aracı yazılar. Bir türlü içimizden geleni söylemeyi, yazmayı bilemediğimiz için yalanlarımızın aracı olanlar. Beden yalan söylemez, dokunuşun yalan söylemez. Bunlar gerçekleri iletir. Sadece gerçekleri