Saadet'in Internet Dünyası

Thursday, March 04, 2010

YALNIZLIĞIM SENİ ÖZLÜYOR

İnsan sadece yaşayınca anlıyor bir şeyleri. Zor gibi görünen şeyler, gerçek oluyor hayatın içinde. Yürek yalnızlıktan korkuyor. Yürek yalnızlığa alışmak istemiyor belki de. Ama gün gibi doğunca sevgi denen o sınırsız şey güneş yerine, bambaşka oluyor herşey… Tek yürekte iki kalp atıyor çünkü o zaman. Tek yürekte koca bir sevgi yaşanıyor, sevince…
Masmavi bir gökyüzü oluyor her şey. Sen, kanatlarını takıyorsun bembeyaz. Mavi ışık saçan gözlerle, uçsuz maviler de geziniyorsun, hiç korkmadan. Hiç bir gökyüzüne sığmayan sevginden güç alarak.

Hayatın bir yerinde, tüm renklerden uzak, dünden ayrı, yarına gönüllü yaşıyorsun o zaman.
Bembeyaz kanatlar, sevgiye uçuyor, sevgiyle süzülüyor gök mavi de. Gök maviler dar geliyor, bembeyaz kanatlı sevgi kuşuna.

Bir solukluk hayat ta, sonsuz soluklar olur mu? Sonsuz soluklar, yaşamı sonsuza götürür mü? Yaşama sevgi damlacıkları düşerse, sozsuz mavi de beyaz kanatlar ıslanır mı?
Ya, bilmiyorum… Islansa ne yazar? Sırılsıklam olmak ister insan. Hayat sonsuz olsaydı sevgi kadar, sevgiler bu kadar büyük yaşanmazdı belki de. Islanmak var sırılsıklam, ıslanmak işte.
Gözü kara, delicesine, hiç üşümeden ıslanmak.

Yüreğinde beyaz kanatlarıyla, mavi gökte yorulmadan süzülerek, severek, sevmeyi bilerek, hiç anlamaya çalışmadan, sadece doyasıya yaşayarak hem de.
Seni seviyorum BEBEĞİM.
Beyaz kanatlarım sadece sana uçuyor, sadece sen varsın benim o kutsal, mavi, sonsuz göğümde.

GÜN BATIMINDA BAŞLAR YALNIZLIK

Günbatımında başlar özlemler. El ayak çekilmeye başlayınca bu yalancı kentten, kalırsın baş başa bir sen, bir yalnızlığın, birde özlemlerin… Ellerin üşümeye başlar yoksa sevgilin yanında… En büyük özlem de onadır ya Kendini hep yarım hep eksik hissedersin. Duvarlar üstüne gelir Onun yokluğunda. Yaktığın sigara bile senin gibidir biraz acı biraz kederli yanar.

Sonra bir şarkı tutturursun yada geliverir aklına. Söylersin ama O duymaz, istersin gelmez. Özlersin onu. Sonra bir bakmışsın iki damla yaş akmış yanaklarından ona doğru. Süzülürken yaşlar yanağından dudaklarına, öper de yollarsın o yaşları Ona. Özlemişsindir.

Sonra ardından bir sigara daha yakarsın sonra bir tane daha bir tane daha... Baktın olmuyor, bulamıyorsun bir çare atarsın kendini yatağa uyuyup kurtulmak için bu özlem acısından… Önceleri acı zannedersin ama, sonra anlarsın ki o senin sevginin ateşi, sevginde onun oksijeni. Ama bilemezsin ki her şey daha ağır daha acı olacaktır şimdi.

Kapatırsın ışığı girersin yatağa… Bir de bakmışsın bedenin yalnız, bedenin buz gibi. Ararsın beklersin bir dokunuş, bir sarılış… Uyurken duymak istersin o sıcak nefesin verdiği huzuru ama, sende bilirsin ki sağın karanlık solun karanlık. Hani alışmıştır kulakların duymak ister iyi geceler sözünü, küçücük masum bir öpücük istersin… Yalnızsın ne duyarsın ne hissedersin.

Bir serseri mayınsındır artık… İçin özlem yüklü yüreğinde bir derin yara beklersin uykuyu bir sağa bir sola dönüp. Dedim ya yalnızsın ne uykun gelir ne sızısı diner gönlünün. Uyumak için kapatırsın gözlerini gözünün önüne mutlu anlar gelir, gülümser sana. O tebessüm ettikçe senin yüzün asılır. Sonra haykırmak istersin içinden ama, olmaz. Sonra bir küfür sallarsın yalnızlığına bir isyan edersin özlemine. Kızıp durursun sonra uyuya kalırsın… Sabah kalktığında geceden kalma hüznün hala damarlarında dolaştığını hissedersin… Sonra iş güç derken uzaklaşıverir damarlarında dolaşan bu serseri hüzün… Rahatlarsın.

Ama unutmuşsundur ki, gün batımında başlar özlemler...

SENSİZLİĞİN ARDINDAN

Gittin gideli ilk kez bu gece, buradayken yaşadığın evin önünden geçiyorum tıpkı senin bana geldiğin gibi bu kez ben sana geliyormuşçasına… Evin tüm ışıkları yanıyor, hafif aralık kalmış perdenin aralığından içeriye sızmaya çalışan gözlerim, yokluğunu bile bile seni arıyor… Sonrasında balkona yöneliyor bakışlarım; kapıyı açıp, balkon demirlerine yaslanarak, yüzünden eksilmeyen ve her yanımı aydınlatan o sıcacık gülümsemenle;

“yukarı çıksana, bir bardak çay içelim”

diyen sesinle hayal ediyorum seni, sızlayan yüreğim ve ümidi kırık dökük olmuş bakışlarımla… Bana geldiğin yollarda kalan ayak izlerinin izlerini takip ederek yürüyorum, bu kez senin aksine ben sana geliyormuçasına…

Geri dönüşte aynı yolu kullanmak istemiyorum, yokluğunda seni burada yaşamanın daha fazla canımı acıtmasını istemediğimden... Oysa yüreğim, belki ayak izlerinin izleri kalmış olan bu sokaktan ısrarla tekrar geçmek istiyor bu gece, ben istemesem de… Ve bu cümleleri şu an tekrar evinin önünden pencerenin ışığına bakarak geçerken yazıyorum, bu kez aralık kalan perde kapanmış sadece ışık görülüyor artık hayal etmiyorum az önce hayal ettiklerimi görememiş olmanın kırgınlığından… Şu an yine bu evden, bu sokaktan uzaklaşırken bir kez daha arkama dönüp bakıyorum; pencerendeki ışığa, artık senin yerine başkalarının yaşadığı bu eve… İçimi aydınlatacağı yerde yüreğimi en derin karanlıklara gömüyor bu ışık…
İşte son kez bu duygularla bakıyorum bir zamanlar senin yaşadığın, tüm izlerini bırakıp gittiğin bu yerlere… Beni artık hiçbir zaman çaya davet edemeyeceğini bilmenin acısıyla…
Sonrasında etrafımda havlayan başıboş sokak köpekleri korkutuyor beni tıpkı bana gelirken kim bilir kaç kez seni korkuttukları gibi…Sahiden de çok korkuyorum ama bu kez köpeklerden değil;



Uzaklığından...

Sensizliğimden...

Ve zamanla daha da artan özleminden korkuyorum