Saadet'in Internet Dünyası

Monday, March 31, 2008

SEVGİ NEDİR?

· Sevmek inanmaktır.
· Sevmek yaşamaktır.
· Sevdiğini kendisi gibi, kendisinden de çok duyumsamaktır.
· Sevmek sevdiği olmaktır.
· Sevmekte ikilikler kalkar, bir olmalara gidilir. İki ten, iki kalp, iki gönül yoktur sevgide. Tek bir kalp olunur, tek bir yürek olunur.
· Sevmek paylaşmaktır. Sevdiğiyle sevdiğini paylaşmaktır. Sevdiğiyle kalbini bölüşmektir sevmek. Ki tek kalp olunsun.
· Sevgide son yoktur. Sevgiler hiçbir zaman son bulmazlar. Biten sevgiler yoktur, bitmiş gibi görünen sevgiler vardır. Vazgeçiş de yoktur sevgide. Yaşandıkça yaşatılır sevilen. Ama kimi zaman sevgili için kimi zamansa sevginin bir gereği olarak saklanır bu aşklar. Vazgeçiş yoktur, vazgeçmiş gibi görünmek vardır o yüzden.
· Sevmekte istemek yoktur. Sevgilinin olduğu yerde son bulur istekler. Bir şey varsa istediğin bu senin için değil, sevgili için istediğindir. Ondan O'nun adına istersin. O'nu daha sonsuz sevebilmek için istersin. Sevme özgürlüğünü istersin, kabul edilmesini istersin. İstersin ama bir gün gelir bu istekler de son bulur. Kendinden istersin artık. Sevgiliyi daha çok sevmek istersin kendinden. Sonsuz kılmak istersin. Bu yolda sevgili olur mu, olmaz mı bunu sevgilinin isteği belirler.
· Sevmek sevgiliyi istememeyi öğrenmektir. Sevmek sevgiliyi sevgili olmadan sevmektir.
· Sevmek; sevmek istemektir.
· Sevmek, beklememektir. Beklentilerin son bulduğu bir duraktır o. Öyle ki tüm gerçekler, tüm dünya silinir gider. Ne O'ndan anlaşılmayı beklersin, ne onu anlamayı. Ne onun gelmesini beklersin, ne onun Leyla, Mecnun olmasını. Beklediğin bir şey yoktur sevmeyi becermek dışında.
· Sevmek, gücenmemektir.
· Sevmek sevgililerin hiçbir sözüne üzülmemeyi öğrenmek demektir.
· Sevgilinin ölüm hançerine bile hayır dememektir sevmek. Onun vuruşuna, onun tokadına alınmamaktır, sevgiliden gelen her hareketi ve her sözü kabullenmektir. İhanetlere, hainliklere bile üzülmemektir. Sevgiliden gelen öl emrine bile ölürüm diyebilmektir. Kendi elleriyle kalbini bir bıçak ucuna koymaktır sevmek.
· Sevmek ölmektir.
· Sevmek, ölmesini bilmektir.
· Sevgili için yaşamaktır. Onun eli, kolu, gözü, kalbi olmaktır. Ama artık onun bir şeyi olunmadığı bir zaman ölmesini bilmektir! Sevmek, vermektir. Sevmek sevdiği için almasını bilmektir. Almamaya yemin ederek vermektir. Ama almalarda kurtaracaksa sevgiliyi almasını bilmektir sevmek!
· Sevmek, tükenmemektir. Sevmekten ölürken tekrar varolmaktır o sevgiden.
· Sevmek sevgilinin gel deyişine hayır dememektir. Sevgilinin aşkıyla boğuşurken, yüzerken o aşk denizinde sevgilinin uzanan eline hayır dememektir.
· Sevgilinin bakan gözüne bakmaktır sevmek. Ağlayan gözlere şefkat ve tebessümle yanıt verebilmektir.
· Sevmek, sevgili olmaktır. Sevgilinin yüzündeki gülücük olmaktır. Onu yaşama döndürecek bir damla su olmaktır. Sevmek sevgilinin limanı olmaktır. Sevmek sevdiğinin canı olmaktır. Onun ölümü isteyebileceği canı olmaktır. Sevmek yangın olmaktır. Yanmaktır, kor olmaktır. Dağ olmaktır, evren olmaktır. Her şey olmaktır, hiç olmaktır. Alev olup girmektir gönüllere.
· Sevmek yürümektir gönüllerde.
· Sevmek güvenmektir.
· Sevmek onaylanmaktır.
· Sevmek sevgiliye bir nefes gibi, bir ses gibi yakın olmaktır. Sevmek çok ötelerde olsa bile yaşamak ve yakın olmaktır sevgiliye. Yakınlılıktır, doğallıktır, özdenliktir sevmek.
· Yalansızlık, içtenlilik, ölümsüzlülüktür sevmek. İlk insanın, Havva'nın Adem'in saflığını ve temizliğini, çocuk masumluğunu taşımaktır sevmek.
· Gözyaşı olmaktır, yağan yağmur olmaktır. Bir sonbahar mevsiminin sarı yaprağı gibi yalnız olmaktır sevmek.
· Sevgilisizken sevgiliyi sevmektir.
· Sevmek üşümektir. Sevgilinin yokluğuna üşümektir.
· Sevgiliyle her şeyi göze almaktır sevmek. Ki sevgilinin olduğu cehenneme yürümektir. Sevgilinin olmadığı Cennete de gitmemektir sevmek.
· Sevmek, sevgiliyi cennet etmektir.
· Sevmek bir olmaktır.
· Sevmek yaşamaktır.
· Ve sevmek inanmaktır.
· Sevmek bir başkasının hayatını yaşamaktır.
· Sevmek sevmesini haketmektir.
· Sevmek sevgilinin baktığı yerde, sustuğu yerde olmaktır.
· Sevmek sevgilisiz geçen gecelerin sabahına varmaktır.
· Sevmek saz benizli sabahlarda yaşamaktır sevgiliyi.
· Sevmek sevmesini bilmektir.
· Sevmek ölmesini bilmektir.
· Sevmek SEVMEK olmaktır.
· AŞK olmaktır.
· Aşk bir kere sevmektir.
· Sevmek aşkın kendisi olmaktır.
Ölümü Özlemeyen Aşkı Anlayamaz...

sevmek nedir bilirmisin?
sevmek tıpkı bir çocuğun Babasını sevmesi gibi güzel bir duygudur.


BEN SENİ HEP SEVDİM ,SEVDİCEĞİM

MEKANIN CENNET OLSUN

Friday, March 28, 2008

HER YERDE SEN

Dışarıda lapa lapa
Kar yağıyor.
Düşen her kar tanesi,
Bana seni hatırlatıyor.

Yağmur olsa ne değişir.
Düşen her damla
Yine seni hatırlatır.
Aklımdasın her anınla…

Her yerde sen,
Her şeyde sen
Düşen her damla sen,
Parlayan güneş sen
Bulutlar sen, rüzgar sen
Yapraklar sen, çiçekler sen
Şarkılarımda sen
Hayallerim sen,
rüyalarım sen...

Sensiz yaşam,
Anlamsızdır, bilsen
MEKANIN CENNET OLSUN SEVDİĞİM...


BİR MELEĞİ KAYBETTİM

Bir melek kanatlanmış uçmuş,
Mekanı cennet olsun.
Arkasında hüzün, gözyaşı...
Kapanmayan yaralar
Ve sevgiler bırakmış,

Şarkılar onu söylemiş,
Kahvaltılar gitmemiş onsuz,
Hafta sonları boş,
Fincanlarda o,
Dağınık masalarda o...

Elbiseler onsuz değişmez
Sigaralar aynı kalır.
Anılara bağlamış sizi,
Sevgi bağıyla meleğiniz

.
TV izlemek haram oldu,
Hayaller o, rüyalar o,
Satırlara o döküldü şiirlerimde.

Ve dost,
Bilebilirmisiniz ,benim acılarımı
Hiç yaşadınız mı?
Bir meleği kaybettiniz mi?
Kaybetmeye gücünüz yeter mi?
Bilebiliyorsunuz dost....



BU SABAH YAĞMUR VAR BURALARDA

Bu sabah yağmur var buralarda.Ne sokaklar ıslak nede parklar.Yağıyor gözlerimden mübarek,gözlerim bulut,kirpiklerime damla döküldükçe doluyor boşalıyor gönlüm.
Bu sabah özlem var buralarda,sevdiğim.Bir sen eksiksin,şehirse yerinde.Her köşeyi yoklayasım geliyor,hani acaba?Bulutlar değilde gözlerim ağlıyor.Bu sabah hasretin var buralarda...
Bu sabah rüzgar var buralarda.Estikçe işliyor taaa derinime.Değdikçe acıtıyor aciz tenimi.Yüreğim bir çöl,özlemim fırtına.Bu sabah rüzgar var buralarda.
Bu sabah bende,bana karşı savaş var buralarda.Unutmak istedikçe ben seni,,alışmak istedikçe sensiz bu şehre,anbean boğuyor hasretin beni.
Bu sabah, yüreği dolu,elleri bomboş,bir sevgili var buralarda.Saat sabahın beşi,ben hala ayaktayım.Ne burada,ne orada kaldım.İki aradayım.Vallahi sensiz olmuyor sevdiğim,inan dardayım.
MEKANIN CENNET,KABRİN NUR OLSUN...

Wednesday, March 26, 2008

İŞTE GİDİYORUM... AHMET ÖZAKYÜZ....

AHMET ÖZAKYÜZ' ÜN ARDINDAN

Ama hesap ta yoktu Ahmet Özakyüz senin acını da bu kadar erken ve bir hançer acısıyla içimiz de hissedeceğimiz… BEN HIÇ DOGUM GUNUMU KUTLAMADIM VE BUNU ILK DEFA SOYLEDIM

İlk doğum gününü hemen o anda kutlamak istedik ve evinde rahatsız etmemek için bir sonraki güne erteleme kararı aldık. ‘’Ömrümde ilk kez bir doğum günü kutladım. ‘’Duygu yüklü cümleleriyle.

Hayatımı öyle sıraya dizmişsin ki demişti. Ömrüm film şeridi gibi gözümün önün den geçti. İzlerken gözyaşlarıma boğuldum.

O günden sonra bir hüzün çökmüştü sanki msn arada sohbetlerimiz de söylerdi. ‘’Ben artık yarım asırlık bir adamım’’ az zaman değil bu güzel kardeşim. 50 yıl yarım asır. Sanki, son da gibi içleniyordu. Anlam verememiştim. Etme Ağabey hayat zaten 40 da başlar insan en salim düşündüğü yaştır bu yaşlar diyordum.

Memleketine, Köyüne bir özlem oluşmuştu içinde. Alışamadım, 30 yıldır buradayım ama yazlarına alışamadım diyordu.

40 dan sonra insanın içine bir memleket özlemi çöker bu herkeste aynıdır demiştim. ‘’Evet, Sevim toprak çeker memleketinin toprağı’’demişti.

2007 sonu bilânçoları ile uğraşırken çok yorulmuştu. 2008 Çok zaman olacak nasılsa diyordu.
2008 İlk günü yeni yılını kutladığım dan sonra ‘’Bu gün de bitti ama daha geriye 364 günümüz var güzel kardeşim’’ demişti.
Yokmuş meğerse…
Bir süre sonra sanırım Ocağın 15 tan sonraya tekâmül ediyor msn açılmadı. Ben de yurtdışında diye düşündüm. Ama bu süreç epeyce uzun olmuştu.
İçime acayip bir korku düştü. Kalp rahatsızlığı olduğunu biliyordum. Aradım telefonu kapalıydı. Bir o kadar daha korktum çünkü yurt dışında dahi olsa Ahmet Ağabeyimin telefonu kapalı olmazdı.
Halil Ağabeyi aradım. Sen işyerine ulaşmaya çalış dedim. Kesin rahatsızlandı, komada iyi olsa bizi asla habersiz bırakmazdı dedim. O akrabalarından birinden öğrenmiş iyiymiş işleri yoğunmuş.
İnanmadık…
Msn ye ona ve eşine not bıraktım.
Telefonuna bir unut diye mesaj yazdım. Onu kaybediyoruz diyordum. Ahmet Ağabeyim çok kötü kendinde değil.

Akşamüstü telefonun çaldı. Ahmet Özakyüz yazıyordu. O kadar mutlu oldum anlatamam.’’Güzel kardeşim sağlığım iyi işler biraz yoğun, ondan msn de ve radyoda yokum, döneceğim yakında.’’
Sen iyi ol işler düzelir iyisin ya ağabeyi gerisini boş ver demiştim.

Aradan kaç gün geçti bilemiyorum. Dönmedi. Akşam otururken birden aklıma geldi. Ertesi gün aradım.
Açtı mutlu oldu Ağabey nasılsın yoksun dedim. İyiyim dedi.’’ Az kaldı. Sen diyordun ya ikisi beraber yürümüyor bende işlerde yoğunlaştım. 2 güne kadar döneceğim.’’ dedi.

Sanki söz bitmişti artık diyecek tek kelime kalmamış gibi oldu.
Ağabeyi dedim bir yere kaybolma sık sık yoklayacağım.
Neşesizce gülümsedi. ‘’Peki, güzel kardeşim dedi.’’
Ama kayboldu…

Dönmedi 2 gün geçti aradan. Derste telefonum çaldı. İnanamadım inanmak istemedim. Eve gelince Oymalitepe sitesinin haber kısmına baktım ekranda hilal içinde ki resmi görmek…


İçimde kalan en büyük acı, bu bir ay sürecinde onu yalnız bırakmamız oldu.
Kader biliyorum.
Ama yanında dostları halkalansaydı. Yalnız kalmasaydı. Demeden geçemiyorum.
Ahmet Özakyüz bizim yerimiz de olsaydı. Asla bu kadar bir süreç bizi kendi kendimizle bırakmazdı.
Onu Ağlama duvarı yapmıştık, hep güçlüydü hep ondan bekledik. Ben alışamamış demişti. Doğru değilmiş.
Onun ağlama duvarı yoktu içine attı. İçine akıttı yaşlarını…
Kendi adıma düşününce Allahın bir fırsat daha vermişken değerlendiremedim. Ben onu kaybetmenin acısını iki kez hissettim.
İnandım dönecek diye… İçindeki Savaşı anlayamadık. Yalnız bıraktık. Bu hatamızı ömrümce unutmayacağım.

Annesini küçük yaşta kaybetmek çok ezmişti çocuk ruhunu, içinde asla kapanmayacak bir yaraydı o günler.
Ben yaşarken her acıyı çektim diyordu. Anne acısı, baba acısı, evlat acısı…


O kadar kalabalık bir sevgiyle sarmıştın ki dört bir yanını sen de bize çektirdin aynı acıları.
Kimimiz kardeş, kimimiz ağabey, kimimiz baba, kimimiz eş…


Ahmet Özakyüz’ün ardından… Sevim Aydın

Hasan Beşer'in Kaleminden Ahmet ÖZAKYÜZ .... BİR YILDIZ KAYDI...




Çocukluğumuzda berrak yaz gecelerinde masmavi gökyüzünü seyrederken yıldızların kaydığına, kısa bir süre sonra da kaybolduğuna şahit olurduk. Bu harikulade tabiat olayını büyüklerimiz, “Herkesin gökyüzünde bir yıldızı vardır; eğer yıldız kayıp yok oluyorsa biliniz ki o kişi ölmüştür!” diye açıklarlardı. Biz de her kayan yıldızın arkasından bakakalır ve “Yine bir kişi öldü!” diye hüzünlenirdik.

28 Şubat 2008 Perşembe günü bu dünyadan parlak mı parlak bir yıldız kaydı: Ahmet ÖZAKYÜZ…


Ahmet’in arkasından yazmanın benim için ne kadar zor olduğunu bu yazıyı okuyanlar anlayamaz! O benim çocukluk arkadaşım, “kadim dost”umdu.



Çocukluğumuzun en güzel günleri Gümüşhane’nin Yağlıdere Köyü’ne bağlı Evlice yaylasında Ahmet’le birlikte dağlarda inek bekleyerek geçti. Çocuktuk ama çobandık! Bize emanet edilen inekleri doyurmak, eksiksiz olarak akşam “yurda” getirmek görevimizdi. Yaylamıza “yurt” derdik. Bu, eski Türk geleneğinden kalma bir adlandırma olsa gerek…


Sabah sağılan inekleri sürer, yaylıma çıkarırdık. İneklerimiz yaylımda yayılır karınlarını doyururlardı. Hayvanlar uçsuz bucaksız yaylımda çobana ihtiyaç duymadan dolaşır, büyük bir kısmı akşam kendiliğinden yurda dönerdi. Biz, her ihtimale karşı her gün inekleri toplamak için öğleden sonra dağlara çıkardık.


Ahmet’in kelifi yurdun en alt kısmındaydı. Kelif dediğimiz, derme çatma bir kulübe… Eline kuşburnu değneğini alır ve keliften çıkardı. Eğer ben dışarıda değilsem bir ıslık çalar ve gitmemiz gerektiğini haber verirdi. Sonra serin rüzgârlarla dağlarda adeta uçarcasına koşar, ineklerimizi bulana kadar dolaşırdık. İnekleri bulunca rahatlar ve değişik oyunlar oynamaya başlardık. En çok çelik çomak oynar, dönüş vakti gelince ineklerimizi alır yorgun argın yurda dönerdik.


Bazı zamanlar gün boyu çoban gitmemiz gerekirdi. Sabah azıklarımızı alır yola koyulurduk. Dağların hür havasını teneffüs eder, acıkırdık. Buz gibi bir pınar bulur, çantalarımızdan azıklarımızı çıkarır afiyetle yerdik. Her şeyimizi paylaşırdık: Azığımızı, sevincimizi, hüznümüzü, sırlarımızı…


Ahmet benden birkaç yaş büyüktü. Trabzon’da amcasının yanında ortaokula başladı. Başarlı bir öğrenciydi. Ticaret lisesini bitirdikten sonra –eğer yanlış bilmiyorsam- Adana İTİA’ya kaydoldu. Fakruzaruret içinde öğrenimine devam etti. Üniversite hayatı, eski sıklıkla bir arada olmamızı da engelledi. Ahmet, yaz tatillerinde kısa süreliğine köye geliyor, fındıktan sonra Adana’ya dönüyordu.


Okul bitince Adanalı olan eşiyle evlendi. Mutlu bir evliliği vardı. Bir kızı ve oğlu oldu. Çocuklarından söz açılınca gözlerinin içi güler, çocuklarına ne kadar düşkün olduğunu belli ederdi.


Ticarete atıldı. Adresi CAMGÖZ TİCARET’ti. Sonra kayınbiraderinden ayrılıp POLEN’i kurdu. Cesurdu. Ticareti seviyordu. İşleri de oldukça iyiydi.


Yeğenlerini yanına aldı. Onlara kol kanat gerdi. İş ve aş verdi.


Ahmet’le uzun telefon görüşmelerimiz olurdu. Birbirimizin sesini duyarak hasret giderirdik. Hal hatırdan sonra hep “Köyümüz için ne yapabiliriz” i konuşurduk. Her seferinde yeni bir projeyi büyük bir coşkuyla anlatır, bizlerin de kendisine destek olmamızı isterdi.


Ahmet alçak gönüllüydü. Para, mal mülk onu şımartmamıştı. Beldemize her gelişinde akrabalarını, arkadaşlarını, yaşlıları ziyaret eder; bundan da büyük keyif aldığını söylerdi.


İki yıl önce Ağustos ayında okulda çalışırken telefonum çaldı. Arayan Ahmet’ti.


-Kadim dostum, sesin çok yakındaymışsın gibi geliyor! Dedim.


-Dışarı çık, görüşelim dedi.


Koşar adım bahçeye çıktım. Ahmet her zamanki güler yüzüyle karşımdaydı. Birbirimize sarıldık. Birkaç dakika öylece kaldık. Sanki Mevlânâ ile Şems bir araya gelmiş, dünya durmuştu. Bizim bu hâlimizi arabanın içinden seyreden eşi hanımefendi de bu manzara karşısında etkilenmiş olacak ki arabadan indi; bize doğru yürümeye başladı.


Eşiyle ilk defa orada tanıştık. Kendilerini içeri davet ettim. Uçağa yetişmek için aceleleri olduğunu söyleyip vedalaştılar. Giderken bunu saymadığımı, yine beklediğimi söyledim.


-En kısa zamanda kadim dostum! Diye cevap verdi. Yüzündeki gülücüklerle uzaklaşıp gitti.


Uzun zamandan beri göremediğim bir dostumu görmenin hazzını yaşarken görüşmemizin bu kadar kısa olması beni üzdü. Ama herkesin işi gücü vardı. Hayat şartları bize fazlaca seçenek bırakmamıştı.


Gerek telefonla, gerekse msn üzerinden görüşmelerimiz sürüp gitti.


Bir gün hepimizi heyecanlandıran bir müjdeyle karşımıza çıktı: Oymalıtepe’ye bir lise yaptıracağım diyordu. Ve bizden destek bekliyordu.


Kendisine her türlü yardımı yapacağımızı, elimizi taşın altına koyacağımızı ifade ettik. Böyle önemli bir projenin hayata geçmesi için çırpınıyordu. Bir sohbetimizde kendisine:


-Ahmetçiğim, hevesini kırmayayım ama bu proje gerçekleşmeyebilir! Dedim. Gerekçe olarak da Özdil’deki ÇPL’nin bölgenin ihtiyacına cevap verdiğini, yeni bir lise için Bakanlığın izin vermeyebileceğini söyledim. O, oldukça kararlıydı:


-Ne olursa olsun; bu liseyi yaptıracağız! Diyordu.


Bu konuda ona destek olmamız gerekiyordu. Konuyla alakalı bir yazı yazdım. Başlığı “Beldemizden Bir Alperen: Ahmet ÖZAKYÜZ” idi.


Yazı büyük ilgi gördü. Ahmet’in bu büyük girişimine beldemizden olağanüstü destek geldi. Herkes OYMALITEPE AHMAT ÖZAKYÜZ LİSESİ’nin nerede yapılacağını, nerede yapılırsa uygun olacağını konuşmaya başladı.


O yazı şöyle bitiyordu:

“Onun için beldemizden bir alperen dedik; doğrudur. Bir taraftan ekonomik kalkınma savaşına katılmış, birçok insana aş ve iş vermiştir. Devlete katma değer sağlamış, ödediği vergilerle ülke kalkınmasına katkıda bulunmuştur.

Bugün artık bambaşka bir projeyle beldemizin eğitimine katkıda bulunmak istiyor: Doğup büyüdüğü yere, Beldemize bir lise armağan etmek istiyor.

Bu ne asil davranış, destek olunması gereken bir projedir.

Beldemizde açılacak olan bir lise, daha çok gencimizin üniversite kapısını aralamasına sebep olacak, bilgi toplumu olma yönündeki çabalarımız artarak devam edecektir.

Şimdi hepimize bir görev düşüyor: Bu büyük projeyi hayata geçirmek için var gücümüzle çalışmak!
Beldemizin genç ve dinamik Belediye başkanı, bu konuya odaklanmış, bütün imkânları seferber etmiştir.
Biz de elimizden gelen neyse onu yapmak zorundayız.
Hem Ahmet Beye, hem de Başkanımıza gerekli desteği vereceğiz.
Bu asil davranışından dolayı kadim dostumu huzurlarınızda tebrik etmek istiyorum.
O, ”ben Oymalıtepeli’yim” demekle kalmıyor, Beldesi için dev bir projeye imza atıyor.
Onu ne kadar, alkışlasak, ne kadar takdir etsek azdır.”
Yazı “Allah ömrünü uzun, kazancını bol etsin.”

Cümlesiyle bitiyordu. Olmadı…

Son dönemlerde işlerinin –mevzuattan kaynaklanan sebeplerle- iyi gitmediğini biliyordum. Ama içimden hep “Ahmet bunları aşar!” diyordum. Aşacağından da emindim.

Çalışma masama oturup bilgisayarımı açtığımda ilk olarak msn’deki aktif kişilere bakarım. Pek çoğuyla selamlaşır, iyi dileklerle vedalaşırız. Herkes gündelik işlerini yapar. Fırsat buldukça uzun uzun dertleşiriz.

Ahmet’le de bazen uzun uzun dertleşirdik.

Son zamanlarda msn’si açık değildi. Muhtemelen yurt dışına çıkmıştır diyordum. Yaklaşık bir aydır konuşmamıştık. Ara sıra merak etmiyor da değildim. Birkaç kez telefonla aramayı düşündümse de yurt dışı ihtimalinden dolayı vazgeçtim. Zaten söyleyeceğim çok önemli bir şey yoktu. Sadece hal hatır soracaktım.


28 Şubat 2008 Perşembe günü işe gitmek üzere evden çıktım. Saat 07.35 civarında babam aradı. Komşumuz Ragıp KELEŞ’in vefat ettiğini söyledi. Ragıp abi uzun zamandan beri amansız bir hastalığın pençesinde kıvranıyordu. Bazen ölüm de rahmettir derler. Ölümü bekleniyordu. Cenazesi aynı gün kalkacaktı. Kendisine rahmet diledik. Arabada giderken, cenazeye Ahmet’in de geleceğini, bu vesileyle kendisiyle görüşebileceğimi düşünüyordum.


Okula gittim. Bilgisayarımı açtım. Birkaç arkadaşımla Ragıp ağabeyin vefatını paylaştım. Sonra gündelik işlerimi yapmaya başladım.


Saat 09.30 gibi Gebze’den Muammer ÖZCAN telefonla aradı. Telefonda Muammer’in ismini görünce ürperdim. Çünkü az önce kendisiyle msn’den konuşmuştum. Önemli bir şey olmasa aramazdı.


Muammer’in sesi titriyordu.


-Hoca, Ahmet ÖZAKYÜZ öldü! Dedi.


-Hangisi? Dedim. Çünkü benim tanıdığım üç Ahmet ÖZAKYÜZ vardı.


-Adana’daki… Diye cevap verdi.


Dizlerimin bağı çözüldü, dilim tutuldu. Birkaç kez derin nefes aldıktan sonra ne olduğunu söyledi. Adeta dondum kaldım. Her şey aklıma gelirdi de Ahmet’in böyle bir sonla aramızdan ayrılması hiç aklıma gelmezdi.


Kafam zonklamaya, vücudum sendelemeye başladı. Koltuğa yığıldım. Arkadaşlarım kolonya döküp beni teselli etmeye çalıştılar. Uzun zaman kendime gelemedim.


Kendimi toparlayınca birkaç kişiye telefon ettim. Maalesef haber doğruydu. O anda dudaklarımdan gayrı ihtiyari Yunus’un şu mısraları döküldü:

Bir tek şeye yanar içim, göynür özüm;
Genç yaşında ölenlere… Gök ekini biçmiş gibi…


Gök ekin, henüz sararmamış yeşil ekin manasındadır. Gökyüzünün derinlikleri gibi yeşildir.


Ahmet de gençti. Kendisinden çok şey bekliyorduk. Ona belki biraz haksızlık ediyorduk, belki ondan çok şey bekliyorduk ama bu beklentileri oluşturan oydu!


Yılmaz bir savaşçıydı. Savaşmak onun karakteriydi. Ama mücadele ederken hiç kimseyi kırmaz, dökmezdi. Hep güler yüzlüydü, hep sevecendi.


Msn’sinde hilâl içinde resmini görünce:


-Ahmetçiğim, şu duruşunla artık meclise yakışırsın. Seni Allah izin ederse önümüzdeki dönem TBMM’nde görmek istiyoruz. Dedim.


Ahmet, içini çekip “Nasip Hasancığım, nasip!” diye cevap verdi.


Atalarımız “Nasipsiz lokma yenmez!” demiş. Demek ki nasip değilmiş.


Yaz ortası beni aradı. “Hasancığım hayatımı yazıyorum!” dedi. “Bitince kitabı yayına sen hazırlayacaksın!” diye devam etti.


-Seve seve Ahmedim! Adını KELİFTEN İMPARATORLUĞA koyarız dedim. Güldü.


-Neden olmasın? Diye devam etti.


Kitaba başladı mı, ne kadar yazdı bilemiyorum. Eğer hatıralarına ulaşabilirsek onları düzenleyip yayınlamak bizim görevimizdir. Ahmet ÖZAKYÜZ adını yaşatmak için bunu yapmalıyız. Eşi hanımefendiye ulaşıp bu konuyu takip edeceğim.


Ahmet güzel insandı. Ansızın Gök ekini biçmiş gibi… Aramızdan ayrılıp gitti.


Mekânı cennet olsun; Yüce bağışlayıcı taksiratını affetsin.

Hasan BEŞER

beserhasan@hotmail"
Tarih: 21.03.2008 Saat: 10:58 Gönderen: kuzeyinoglu

YARIM ASIRLIK ADAM

’Yarım Asırlık Adam’’

Bildiğim tek şey var, ‘’Güzel kardeşim’’ diyen bir yüreği kaybetmenin içimde oluşturduğu sızı.
Sevgili Hasan Abiye teşekkür ediyorum. Duygularını bizimle paylaştığı için. Ahmet Ağabey hayatini yazdığını söylemişti. Ama ne yazık ki kitap daha başlardaydı. Ben en son görüştüğümde bir yayla macerasını yazdığını ve çok güldüğünü söylemişti. Uzunca bir zaman geçmeden tekrar mevzu bahis olduğunda bir süre ara verdim. Bu aralar yazamadım demişti. Sanırım yazılan kısım çocuklukta kaldı.
Ama bu kitap onun için çok önemliydi ve ben bunu arkasın da bıraktığı vasiyet olarak görüyorum.
Bir hayal anlatmıştı bana, çok şeyler gördüm geçirdim diyordu.’’ Tüm hayatimi yazmak istiyorum. Bilsinler yasadıkları mı? İlerde ben olmayınca alıp okusunlar. Bir şey kalsın ardımdan beni anlatan. Okurken gözleri yasarsın, bazen okuyanı güldürsün istiyorum.’’
Köyün tarihi üzerinde arada sohbet ederdik Ahmet Ağabeyiyle ve bana arada fotoğraflar yollardı çocukluk ve gençlik döneminden. Aldığım resimleri biriktirirdim. Bir gün epeyce resim biriktiğini fark ettim. Sevgili Ahmet Ağabeyime Video oluşturarak hediye etmek istedim. Fotoğraflar üzerinde çalıştım. Ama kapak resmine bir türkü karar verememiştim.
Uğraşırken hilalin içine ne kadar yakıştığını fark ettim. Bunu ne kadar da hak ettiğini biliyordum zaten.
Videoyu izin isteyip internet e yükledim. Bir tanesini de resim olarak yolladım. Teşekkür etti. O kadar duygulandım ki anlatamam dedi. Kendimi Atatürk gibi hissettim biran.
Hemen msn resmi koydu.
O resimlerden bir tane daha kalmıştı elimde kendisine yollamadığım, kimsenin görmediği.
Aksam üstü bilgisayarımda bir not buldum.
Normalde kaydetmem ama yazıda bana kaydet uyarısı nedeniyle kaydetmişim.

ÖZAKYÜZ AHMET (18:47):
SEVIM BIMEDEN BANA HAYATIM BOYUNCA BIR DOGUM GUNU HEIYESI ALDIN, BILIYORMUSUN...?
ÖZAKYÜZ AHMET (18:47):
BUGUN BENIM DOGUM GUNUYMUŞ
ÖZAKYÜZ AHMET (18:47):
ÜZÜM AYININ 13 DE DUNYAYA GELMIŞIM
ÖZAKYÜZ AHMET (18:48):
RAHMET LI ANNEM DERDI
ÖZAKYÜZ AHMET (18:50):

BILIYORSUN BIZIM ORDA

1- ZEMERAYI __Ocak
2- KÜÇÜKAYI,__Şubat
3- MART,___ Mart
4 - APRİL,___ Nisan
5- MAYIS,___Mayıs
6- KİRAZAYI,__Haziran
7- ORAKAYI__Temmuz
8- AGUTOS,__ Ağostos
9- İSTAVRİT__ Eylül
10- KOÇAYI,-- Ekim
11- ÜZÜMAYI,__Kasım(13 Üzümayı- 26 Kasım)
12- KALANDAR, _Aralık

ÖZAKYÜZ AHMET (18:50):
SEVGİLİ SEVİM KARDEŞİM BU DUYGULARIN İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM

Monday, March 24, 2008

HÜZNÜN İŞGALİNDE YÜREĞİM


Kimseye belli etmiyorum savaşımı. Yokluğunla savaşmak görünmeyen bir düşmana kılıç sallamak gibi... Yoruluyorum, düşüyorum, tekrar kalkıyorum ama sensizliği yenmeyi başaramıyorum.

Hüzün işgalinde yüreğim, çünkü sen yoksun, seni düşünmek var. Yokluğun canımı öyle acıtıyor ki, parça parça oluyor yüreğim. Kalbimin parçalarını toplamaya çalışıyorum yerden. İçimde kopan fırtınaları söyleyemiyorum. Sessizleşiyorum. Saatlerce bakıyorum seni götüren yollara... Kimseye belli etmiyorum savaşımı. Yokluğunla savaşmak görünmeyen bir düşmana kılıç sallamak gibi... Yoruluyorum, düşüyorum, tekrar kalkıyorum ama sensizliği yenmeyi başaramıyorum.

En büyük korkum bu sensizlik, korkularıyla yüzleşen insanlardan olamıyorum. Çünkü sensiz olmayı yediremiyorum kendime. Bir kez kabullensem sanki o an çıkıp gidecekmişsin gibi gelir yüreğimden. Oysa yanımda, hep yüreğimde taşıyorum seni. Orada olduğunu bilmek yaşama, hayata tutunma gücü veriyor. Korkularımla yüzleştiğim anda o gücü kaybetmekten çekiniyorum.

Gece uykularım kaçıyor. Yalnızlığa isyan ederek dört duvar odayı sabaha kadar adımlıyorum. Bakamadığım aynalar kırılıyor. Binlerce parçası bedenime saplanıyor. Bir sigara, bir sigara daha... Dudaklarımda küfür lezzeti... Dumanı savuştururken tavana sensizlik üzerime çığ gibi yıkılıyor. Sonra hayaller gelip çörekleniyor üzerime. Sen, sen ve yine sen.

Gözlerimi kapatıp dalıyorum sonsuz senli günlere, seni öperken soluğum kesiliyor. Nefes alamıyorum sanki. Sonra şiddetli bir yağmur başlıyor. Sanki gökyüzü her damlasıyla sana olan sevgimi haykırıyor. Seni seviyorum seni seviyorum, seni çok seviyorum diye.

Bir hayalden bir hayale geçerken sabahı karşılıyorum. Güneş penceremden içeri girerek gecenin kasvetini getiriyor. Hayaller bir sonraki geceye kadar çekiliyor odamdan, gözlerimden. Hayaller gözlerimden çekiliyor diye kızma sakın! ! ! Çünkü benim günüm hep seninle başlayıp seninle bitiyor...

SENİ SENSİZ YAŞAMAK


Gene aynı yerden yazıyorum sana.
Sevdiğim gidişinin arkasından günler geçti.
Gelecekmisin....
Yoksa ben mi geleyim.
Giden unutulur derler sevdiğim.Ben unutmadım.Gidişinden sonra çok ağladım.Sensizliğe dayanamadım,sensizlikle yandım.Sonra elime kalemimi alıp hep sana yazdım.Sevgimi,hasretimi,özlemimi anlatan yazılar hep sana....
Unutmaya çalışırken hatırlanan o güzel anlar.Sonra bunları hatırlıyorum.
Ağlamıyorum artık,çünkü sen öğrettn bana gülmeyi,sen öğrettin bana hayatla alay etmeyi,sen öğrettin bana güçlü olmayı,sen öğrettin bana yıkılmadan ayakta durmayı...
Bana o kadar şey öğrettin ki...Beni baştan yaratan sen oldun.Şimdi nasıl unutayım,kendime baktıkça hatırlıyorum seni.
Şimdi seni çok özlüyorum çoooook.....
Ama biliyorum gittiğin yerden beni gözlüyorsun.Gözün arkada kalmasın sevdiğim.Beni bıraktığın yerde yaşıyorum seni.....
Sensizlikte zor çekilmiyor ama bunu bile öğrettin bana.
Tek başıma yaşayabileceğim bir aşk bıraktın bana.
Senden sonra ayakta durmakta zorluk çektim.Farkındasın biliyorum yıkıldım.Şimdi ayakta durabiliyorum sevginle..
Hayalinle konuşuyorum,resimlerine bakıyorum rahatlıyorum.Biliyorum yanımdasın.
Şimdi sensiz yollardayım,gelemeyeceğini bilsemde.Beni bulunmayan bir dostlukla ve sevgiyle sevdiğini ve hep seveceğini biliyorum.
Kalbimi seninle birlikte toprağa gömdüm.
MEKANIN CENNET OLSUN SEVDİCEĞİM...

SEVDİĞİM BENDEN UZAKTASIN


Sensizlikle başladım yeni bir güne daha.Bu nasıl bir şey biliyormusun?26 gün oldu senden ayrılalı.Ne tuhaf değil mi? Aynı şehirde olupta,seni görmediğim halde,sanki uzansam dokunacaktım sana ama buradan aslaaa.....
Gözlerim bir noktaya dalmış öyle duraksadım bir an.....Karşımda hayalini hatırlıyorumda....
Offf...gene yoksun yanımda.Seni daha çok seviyorumda ama ne yazıkki söyleyemiyorum.Ahhh sevdiğim yanımda olupta sana sevdiğimi söylemeyi,sarılmayı nasıl isterdim bilemezsin.Ama olmadı,olacakmı dersen aslaaa...
Üzülme,seni sonsuz aşkla seviyorum.
Üzülme seni hayalimde yaşatmaya devam ediyorum,edecemde.
İş yerinde,çalışma odanda masandayım.Şimdi sen nerdesin.Bildiğim bir yerdemi?
Evde kimse yok(!)Resmini alıyorum karşıma.Biraz uzaklara dalıyorum,biraz seni seyrediyorum.Sonra kalemimi alıp yazıyorum.SENİ SEVDİĞİMİ.
Sen benden uzaktasın sevgili
Çok özledim seni...
Bir gün dönecekmisin geri,
Yoksa benmi geleyim.
SEVGİLİ
Sen benim yüreğimsin
Sen beni bırakıp giderken
Yüreğimde senlen gitti.
Seni öyle çok seviyoru ki
Anlatamamaktan korkuyorum.
KALBİMİ SENLE BİRLİKTE TOPRAĞA GÖMDÜM.
MEKANIN CENNET OLSUN SEVDİĞİM....