Saadet'in Internet Dünyası

Friday, November 23, 2007

SEVGI PINARI

SEVGİ PINARI


BURASI SEVGİPINARI

Bu pınardan sevgi akar..
Bu pınardan sevgi içilir,

Bu grup bir ailedir,
Bu grupta kin yoktur,
Bu grupta düşmanlık yoktur..
Bu grupta gruplaşmalar yoktur..

Bu grupta birlikte üzülürüz,
Bu grupta birlikte seviniriz...

Bu grupta sevgidir ilkemiz...
Bu grupta sevgi dağıtılır...

Sevgi dağıtmakla bitmez.....
Azalmaz da..

Kadir Tozlu
15/04/2006

BIZ VARIZ

BİZ VARIZ
(10 yaşında bir çocuğun şiiri)

Varız Biz
Varız bu dünyada barışla yaşamak için
Sabahleyin sevinçle uyanmak
Güneşin doğuşunu ve batışını görmek için

İnsanlarımızın içi iyilik dolsun
Kötülük yok olsun
Kuşlar barışın,
Çiçeklerde mutluluğun habercisi olsun

Masmavi gökyüzünde uçuşan
Rengarenk uçurtmalar
Sokaklarda oynayan cıvıl cıvıl çocuklar
Ocakları tüten evler,
Üzerine güneş doğan yemyeşil şehirler istiyoruz

Savaşın acısını
Ağlamanın ağıdını,
Acının ateşini,
Doğmamış bebeklerin feryadını durdurmak için varız
Biz varız..

Dünyanın yüzünü güldüren
Umudun ışığı olan
Biz çocuklara
Barışın sevginin hükmettiği
Bir dünya istiyoruz
Çünkü bunun için varız

GÖZDE AYGÜN
Gazipaşa İlköğretim Okulu 4. sınıf
AYDIN - 13/07/2007

CUMHURIYET AGLADI OGRETMENIM

CUMHURİYET AĞLADI ÖĞRETMENİM


Cumhuriyet ağladı bu yıl öğretmenim
Uzandıkça şanlı şehitlerim
Ağladıkça bağrı yanık annelerim
Kucakta kalmış yetim bebeklerim
Cumhuriyet ağladı bu yıl öğretmenim.
Ulusum karaları bağladı öğretmenim

Hani kapanmıştı tekke, zaviye
Atılmıştı kara çarşaf ve peçe.
Ve elim kolum bağlı niye,
Nerde tam bağımsız Türkiye?
Cumhuriyet ağladı bu yıl öğretmenim.
Acılar yürekleri dağladı öğretmenim.

“Demir ağlarla örmüştük ana yurdu” *
Göllerim,ırmaklarım niye kurudu?
Ormanlarım yandı,bitti, kül oldu.
Ata’nın gösterdiği yol bu muydu?
Cumhuriyet ağladı bu yıl öğretmenim.
Feryatlar sokaklarda çağladı öğretmenim.

* Onuncu yıl marşından
Denizli, 29 Ekim 2007

Aykar VELİ


ATAM ICIN SILGI ATIYORUM

ATAM İÇİN SİLGİ ATIYORUM


Küçük bir çocukken utanırdım huzuruna çıkmaya, suçluluk duygusu sana olan hasretime karışırdı, birlikte can yakardı... Bu yüzden mahcup gözlerimden yaş akamazdı 10 Kasımlarda... Çünkü başöğretmenime yani sana karşı sevgi- saygı dolu bir çekingenlik vardı bende... Okulda ders sırasında attığım silgilerin hesabını soracakmışsın, bana kızacakmışsın gibi gelirdi... Sanki sana layık bir çocuk değilmişim hissiyatına bürünürdüm her silgi atışımdan sonra...

Sonra büyüdüm Atam, dünyam da büyüdü... Büyüyen dünyanın içerisinde büyüdüm, dünyamı büyütmeye, dünyamı dünyadan ayrı tutmaya, dünyamı dünyaya katmaya çalışarak...

Atılan bombaları, yıkılan yuvaları, bölünen insanları gördükçe silgi atmanın masumiyetini keşfettim... Ve bu büyüyen, ancak gelişemeden değişen dünyada silgi atmanın gerekliliğini farkettim... Hayat okulundaki dersliklerde öğretilerin tek yönlü ve çıkarcı olduğunu gördüm çünkü... Tek bir kişinin ya da görüşün peşinde giden kişilerin sürü psikolojisi misali dünyaya at gözlükleriyle baktıklarını gördüm... Onların dikkatlerini dağıtmanın, onları farklı gözlerle de bakmaya yönlendirmenin silgi atarak olabileceğini farkettim...

Çocukken attıktan sonra utandığım silgileri gizli gizli çoğalttım zihin çantamda, duygu-düşünce ceplerimde... Onları iyi yönde kullanmayı amaç edindim... Hümanistlik defterimde not düştüğüm tüm hayat derslerini temize çekip insanlara sunmaya çalıştım... Gizliden gizliye kopya verdim insanlara... Oysa çocukken kopya verirken bile utanırdım... ‘Herkes kendi bilgisiyle yapsın’ mentalitesinin etkisinde ve baskısındaydım herkes gibi... Sonra herkesin doğru ve/ veya yeterli bilgilere sahip olmadığını ve bazen bu bilgileri yanlış kullandıklarını gördüm... Bilgileri doğru ve yeterli kılmak için, ve doğru kullanılmasına yardımcı olabilmek için kopya vermeyi mübah gördüm...

Şimdi teker teker çıkartıp atıyorum silgilerimi... Her derslikteki, her öğretideki her öğrenciye atabilecek kadar çok ve gerekli silgiler bulunduruyorum yanımda senin gibi... Senin gibi her dersi, her öğretiyi anlayıp her öğrenciyi kucaklayacak okullar yaratmaya çalışıyorum hümanistlikle vatanseverliği, inançlılıkla laikliği harmanlayarak... Bir insanın hem sosyal demokrat, hem inançlı, hem milliyetçi olabileceğini göstermeye çalışıyorum attığım silgilerle...

Senden sonra çok şey değişti Atam... Vatan ile yurt, vatanseverlik ile yurtseverlik kelime anlamıyla aynıyken, özde aynıyken sözde farklı yansıtıldı... Biri birine faşist, diğeri diğerine vatan haini dedi Atam! Bilemediler aslında ikisinin de aynı olduğunu! İkisinin de vatan yani yurt, vatandaş yani yurttaş için mücadele ettiğini... Bilemediler sosyalizmin kapitalizmin karşılığı olduğunu, bilenler uygulayamadı, diğer bilenler görmezden gelip saldırdı... Sosyalistleri vatan haini ilan ettiler senin ilkelerinden birinin ‘Halkçılık’ olduğunu unutarak... Diğerleri bilemediler gerçek vatanseverliğin şövenizm olmadığını, bazı şövenistler yüzünden tüm milliyetçilere faşist damgası vurdular senin ilkelerinden bir diğerinin ‘Milliyetçilik’ olduğunu unutarak... Hepsi ilkelerinden birer tanesini aldı Atam... Hepsi senin ilkelerini böldü, hepsi insanımızı böldü... Hepsinin bir olup vatanımızı bölmelerinden çok korktum Atam... O yüzden hepsine attım, atıyorum ve atacağım silgilerimi!

Senden sonra çok şey değişti Atam... Irk-din- dil farketmeksizin bir bütün olarak kurduğun Cumhuriyetimizi etnik yapıya ve dini inançlara göre bölmeye çalıştılar... Bir kısmı PKK saflarına katıldı Kürt faşistliğiyle, kimisi Ermeni faşistliğine büründü, kimisi Megalo İdea’nın neferleri olarak Rum faşistliğini yürüttü, bir kısmı diğer azınlıkları dışladılar, yok saydılar, saldırdılar Türk faşistliğiyle... Atatürk Milliyetçiliğinin hepsini kapsadığını bilemediler Atam... Senin tüm dünyaya duyurduğun ve kabul ettirdiğin Türklüğümüzün tek bir etnisiteye bağlı kalmadan tüm halkımızı kucakladığını bilemediler... Önemli olanın senin zamanında olduğu gibi bir bütün olmak olduğunu bilemediler... Bilseler de işlerine gelmedi Atam! Görmezden geldiler! Görebilmeleri için hepsine attım, atıyorum ve atacağım silgilerimi!

Aynı dinin insanları birbirlerine saldırdılar Atam, sen Alevisin sen Sunnisin deyip kendi içlerinde bölündüler... Sanki aynı toprağın insanları değilmişiz gibi birbirlerine kız verip almadılar bile... Şimdi ise son bölücülük darbesi olarak dindarlıkla laikliği karşı karşıya getirdiler Atam! Laikliğin dindarlığı koruyan bir kalkan olduğunu görmezden gelerek, laikliğin sadece Şeriat yönetimi karşıtlığı olduğunu bilmezden gelerek... Düşünsene Atam, senin kurduğun ve komutanlığını yapıp sayesinde halkımızı kurtardığın, devletimizi-cumhuriyetimizi kurduğun ordumuzu bile din düşmanı ilan ettiler... Sana ve emanetlerine dil uzattılar Atam! Seni yok saydılar! Onlara yeniden seni hatırlatabilmek için hepsine attım, atıyorum ve atacağım silgilerimi!

Biliyorum hayata ve kendime karşı çok hatalarım oldu Atam... Ama silgi atışım bunlardan biri değil... Belki de hayata ve kendime karşı en büyük doğrum, en büyük iyiliğim olacak bu silgi atışlarım... Sana karşı vefa borcum olacak... Senin zamanında herkese, herkesime attığın silgilerin benzerlerini senin çocuğun olarak atacağım hep... Sana yakışır bir ‘Atatürk Çocuğu’ olacağım tüm hümanistliğim ve iyi niyetimle... Sana yakışır bir ‘ Atatürk Türkü’ olacağım tüm Atatürk milliyetçiliğimle din-dil-ırk ayrımı yapmadan... Sana yakışır bir ‘Atatürk Kadını’ olacağım kadınlığımın ve insanlığımın bilincinde olup ikisini de sonuna kadar savunarak... Sana yakışır bir ‘Atatürkçü’ olacağım sosyal demokratlığımı milliyetçiliğimle harmanlayarak... Ve sana yakışır bir ‘Atatürk Neferi’ olacağım silgilerimi herkese cesurca ve hümanistçe atarak...

*** Yattığın yerde rahat uyu Atam... Silgilerim elimde, ben izinde... Benim gibi milyonlarca kişi var silgi atmaya hazır... Milyonlarca kişi var silgi atılınca kendine gelebilecek olan... Sen rahat uyu Atam... Emanetlerinin milyonlarca bekçisi var...

Funda GÜLSEVEN

Thursday, November 22, 2007

BIR TAPINAK YAZITI

GÜRÜLTÜ-PATIRTININ ORTASINDA SÜKUNETLE DOLAS; SESSIZLIGIN IÇINDE HUZUR BULDUGUNU UNUTMA. BASKA TÜRLÜ DAVRANMAK AÇIKÇA GEREKMEDIKCE HERKESLE DOST OLMAYA CALIS. SANA BIR KÖTÜLÜK YAPILDIGINDA VEREBILECEGIN EN IYI KARSILIK UNUTMAK OLSUN. BAGISLA VE UNUT. AMA KIMSEYE TESLIM OLMA. IÇTEN OL; TELASSIZ KISA VE AÇIK SEÇIK KONUS. BASKALARINA DA KULAK VER. APTAL VE CAHIL OLDUKLARI ZAMAN BILE DINLE ONLARI. ÇÜNKÜ DÜNYADA HERKESIN BIR ÖYKÜSÜ VARDIR.

YALNIZ PLANLARININ DEGIL, BASARILARININ DA TADINI ÇIKARMAYA ÇALIS. ISINLE -NE KADAR KÜÇÜK OLURSA OLSUN- ILGILEN. HAYATTAKI DAYANAGIN ODUR. SEVECEGIN BIR IS SEÇERSEN YASAMINDA BIR AN BILE ÇALISMIS VE YORULMUS OLMAZSIN. ISINI ÖYLE SEVECEKSIN KI, BASARILARIN BEDENINI VE YÜREGINI GÜÇLENDIRIRKEN VERDIKLERINLE DE YEPYENI HAYATLAR BASLATMIS OLACAKSIN.

OLDUGUN GIBI GÖRÜN. SEVMEDIGIN ZAMAN SEVER GIBI YAPMA. ÇEVRENE ÖNERILERDE BULUN AMA HÜKMETME. INSANLARI YARGILARSAN ONLARI SEVMEYE ZAMANIN KALMAZ. VE UNUTMA KI, INSANLIGIN YÜZYILLARDIR ÖGRENDIKLERI, SONSUZ UZUNLUKTA BIR KUMSALDAKI TEK BIR KUM TANECIGINDEN DAHA FAZLA DEGILDIR.

ASKA BURUN KIVIRMA SAKIN; ONU KÜÇÜMSERSEN, SEN DE BESINSIZ KALIR, KÜÇÜLÜRSÜN. O YOGUN SEVGI ÇÖL ORTASINDAKI YEMYESIL BIR BAHÇE GIBIDIR. O BAHÇEYE LAYIK BIR BAHÇIVAN OLMAK IÇIN HER BITKININ SÜREKLI BAKIMA IHTIYACI OLDUGUNU UNUTMA.

KAYBETMEYI AHLAKSIZ BIR KAZANCA TERCIH ET. ILKININ ACISI BIR AN, ÖTEKININ VICDAN AZABI BIR ÖMÜR BOYU SÜRER. BAZI IDEALLER O KADAR DEGERLIDIR KI, O YOLDA MAGLUP OLMAN BILE ZAFER SAYILIR. BU DÜNYADA BIRAKACAGIN EN BÜYÜK MIRAS ONUR VE DÜRÜSTLÜKTÜR.

YILLARIN RÜZGAR GIBI GEÇMESINE ÖFKELENME; GENÇLIGE YAKISAN TUTKULARI GÜLÜMSEYEREK TESLIM ET GEÇMISE. YAPAMAYACAKLARININ YAPABILECEKLERINI ENGELLEMESINE IZIN VERME.

RÜZGARIN YÖNÜNÜ DEGISTIREMEDIGIN ZAMAN, YELKENLERINI RÜZGARA GÖRE AYARLA; INSANLARA GÖRE DEGIL. ÇÜNKÜ DÜNYA ALEM IÇIN ÖNEMLI OLAN KARSILASTIGIN FIRTINALAR DEGIL, GEMIYI LIMANA GETIRIP GETIREMEDIGINDIR. ARASIRA ISYANA YÖNELECEK GIBI OLSAN DA HATIRLA KI, KAINATI YARGILAMAK IMKANSIZDIR. ONUN IÇIN, KAVGALARINI SÜRDÜRÜRKEN BILE KENDI KENDINLE BARIS IÇINDE OL.

HATIRLAR MISIN DOGDUGUN ZAMANLARI? SEN AGLARKEN HERKES SEVINÇLE GÜLÜSÜYORDU. ÖYLE BIR ÖMÜR YASA KI, ÖLDÜGÜN ZAMAN HERKES AGLASIN, SEN MUTLULUKLA GÜLÜMSE. SABIRLI OL, SEVECEN OL, ERDEMLI OL. ÖNÜNDE SONUNDA BÜTÜN SERVETIN KENDINSIN, SENSIN. KENDILIGINDEN VE ÖZ BENLIGINLE GÖRMEYE ÇALIS KI, BÜTÜN PISLIGINE VE KALLESLIGINE RAGMEN DÜNYA YINE DE INSANOGLUNUN BIRICIK GÜZEL MEKANIDIR.

XENTIUS, MÖ IX YY

BILGEYE SORMUSLAR?

Bir bilgeye sormuslar..
"Efendim,dunyada en cok kimi seversiniz?
"Terzimi severim"diye cevap vermis.
Soruyu soranlar sasirmis!
"Aman ustad,dunyada sevecek o kadar insan varken terzi de kim oluyor?
O da nereden cikti?Neden terzi?"
Bilge, bu soruya soyle cevap vermis:
"Dostlarim,evet ben terzimi severim.Cunku ona her gittigimde,benim olcumu yeniden alir.
Ama otekiler oyle degildir.Birkez benim hakkimda karar verirler,olunceye kadarda,beni hep ayni gozle gorurler.

OYSA

Bir insanin zekasini nereden anlarsiniz?
Konusmasindan
Ya hic konusmazsa?
O kadar akilli insan yokki !.......


Bilgeye nasil bu kadar dogru kararlar alabildigini sormuslar,
"Deneyim" demis.O deneyimi nasil kazandin, diye sormuslar
"Hatalarimla" demis.


Bilgeye;Efendim caniniz ne istiyor?
Bilge cevaplamis:
Canim hic bir sey istememeyi istiyor,ve devam etmis...
Bu ruh halinin adi gonul yorgunlugudur....

Bilgeye sormuslar?
"dunyada en guzel sey ne diye?"
'Sevmek'
Peki sonra? demisler....
'Sevilmek'demis....
Peki neden sevmek sevilmekten onde geliyor? demisler....
o da demiski 'insan sevdigine sevildiginden daha cok emindir....

Bilgeye sormuslar?
Insan neden dilek diler?
Insan gerceklesmesi icin diler,ama bilmezki gerceklestirmek icin dilemek gerek.


Bilgeye sormuslar?
"En mutlu insan kimdir?
Iste o dagdaki cobandir demis.
Neden diye sormuslar.
Cunku demis insan bildikleriyle yasar'
onun bildikleri koyunlari ve cevresiyle sinirli kendisini mutsuz edecek veya kafasini karistiracak fazla bilgiye sahip degil.

HER BIREY SEVILMEK ISTER


Masumi Toyotome diye bir Japon yazmış. "Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir" diye başlıyor.

- "Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyormuyuz?" diye soruyor...Sonra anlatmaya başlıyor:

- "Sevgi üç türlüdür!.."

Birincinin adı "Eğer" türü sevgi!.. Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar..

Örnekler veriyor: Eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. Toyotome "En çok rastlanan sevgi türü budur" diyor. Bir şarta bağlı sevgi.. Karşılık bekleyen sevgi.. "Sevenin,istediği birşeyin sağlanması karşılığı olarak vaad edilen bir sevgi türüdür bu" diyor yazar..

- "Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi, karşılığı bir şey kazanmaktır." Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler gerçekleşmediğinde de, düşkırıklıkları başlıyor. Sevgi giderek nefrete dönüşüyor. En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile "Eğer" türüne rastlanıyor.

Yazar bir örnek veriyor. Bir genç Tokyo Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için, çok çalışıyor. Okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor. Ama başarılı olamıyor. Babasının yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü hafifletmek için bir haftalığına Hakone kaplıcalarına gidiyor. Eve döndüğünde babası öfkeyle "Sınavları kazanamadın. Bir de utanmadan Hakone'ye gittin" diye bağırıyor. Delikanlı "Ama baba, vaktiyle sen de bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarına gittiğini anlatmıştın" diyor. Baba daha çok kızarak, delikanlıyı tokatlıyor. Çocuk da intihar ediyor. "Gazeteler intiharın anlık bir sinir krizi sonucu olduğunu söylediler, yanılıyorlardı" diyor yazar..

- "Delikanlı babasının kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine bağlı olduğunu anlamıştı!.." İnsanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler aslında.. "Bu sevginin varlığını ve nerede aranması gerektiğini bilmek, bu genç adamın yaptığı gibi, yaşamı sürdürmekle, ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya kaldığımızda önemli rol oynayabilir" diyor, Masumi Toyotome.. İlginç değilmi?..

İkinci türe geçiyoruz: "Çünkü" türü sevgi... Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: "Bu tür sevgide kişi, birşey olduğu, birşeye sahip olduğu ya da birşey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır".

Örnek mi?.. "Seni seviyorum". Çünkü çok güzelsin. (Yakışıklısın!)" "Seni seviyorum". Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki.." "Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki.." "Seni seviyorum.Çünkü beni üstü açık arabanla, o kadar romantik yerlere götürüyorsun ki..

- " Yazar, Çünkü türü sevginin, Eğer türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. Eğer türü sevgi, bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz, hoş birşeydir, egomuzu okşar. Bu tür, olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır.

Ama derin düşünürseniz, bu türün, "Eğer" türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı ki, bu tür sevgi de, yükler getirir insana.. İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer.

Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. Sınıfın en güzel kızı, yeni gelen kıza içerler. Üstü açık BMW'si ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler. Evli kadın kocasının genç ve güzel sekreterine içerler.

"O zaman bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi?" diye soruyor, Toyotome.. "Çünkü türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz" diyor.

Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var.. Birincisi.. "Acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?" korkusu.. Tüm insanların iki yanı vardır. Biri dışa gösterdikleri.. Öteki yalnızca kendilerinin bildiği.."İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terkederlerse" korkusu buradan doğar. İkincisi de.. "Ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa.." endişesidir.

Japonya'da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış. Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişanı bozup onu terketmiş. Daha acısı.. Aynı kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını.. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan bir günde yok olmuş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş..

Japon yazar "Toplumlardaki sevgilerin çoğu 'Çünkü' türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür" diyor..

Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne?.."Ve işte sevgilerin en gerçeği!.

* * * "Üçüncü tür sevgi benim 'Rağmen' diye adlandırdığım türdür" *** diyor yazar.

Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında birşey beklenmediği için "Eğer" türü sevgiden farklı bu.. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için "Çünkü" türü sevgide değil. Bu üçüncü tür sevgide, insan "Birşey olduğu için" değil, "Birşey olmasına rağmen" sevilir. Güzelliğe bakar mısınız?.. Rağmen sevgi..

Esmeralda, Qusimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına "rağmen" sever. Asil, yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda'ya çingene olmasına "rağmen" tapar!.."Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. Bunlara 'rağmen' sevilebilir. Tabii bu sevgiyle karşılaşması şartı ile..

- " Burada insanın, iyi, çekici ya da zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine "rağmen" olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor.

Japon yazar "Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur" diyor. "Farkında olsanızda,olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir." Bunun böyle olduğundan nasıl emin?.. Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet ediyor.. Şu soruma cevap verin" diyor.

- "Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmezmiydiniz?.. Kendi kendinize 'Yaşamamın ne yararı var' diye sormaz mıydınız?.." Devam ediyor Toyotome..

- "Şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün.. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmezmiydi?. O an yaşam size anlamsız gelmez miydi?."

- "Diyelim sıradan bir yaşamınız var.. Günlük yaşıyorsunuz. Günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatınızı nasıl yaşardınız?.." diye soruyor ve yanıtlıyor:

- "Böyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar." Toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor "Rağmen" sevgiyi.. "Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni 'Rağmen' türü sevgiyi şu anda yaşamanız ya da birgün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır."

Son sözlerinde biraz umutsuz, Toyotome.. "Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var.. Kimsede başkasına verecek fazlası yok" diye açıklıyor..

Anlatıyor.. Peki bu dünyada sevgi ne kadar var?.. Yazara göre, açlığımızı biraz bastıracak kadar.. Ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi.. Bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor. Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz.. Hani nerede?.. Hepsi o.. Ve asıl çarpıcı cümle en sonda.. "Dünyadaki en büyük kıtlık, 'rağmen' türü sevginin yeterince olmayışıdır!.."

NOT : BU YAZIYI BULUNCA HEMEN YAYINLAMAK İSTEDİM ÇÜNKÜ DAHA ÖNCE YAZDIĞIM SEVGİ TÜRLERİNE AİT YAZINI TAM AÇILIMI OLDUĞU İÇİN OKUMANIZI İSTEDİM . PEKİ SİZ HANGİ TÜR SEVGİYİ TAŞIYORSUNUZ YA DA YAŞIYORSUNUZ ?

angelchilds"den alinti

'"

YAŞAM NEDİR ?

Gökyüzünde dünyayı yaşarken sonsuz özgürlüğümle birlikte, yaşamı arıyordum ne olduğunu bilemeden... Bir su damlasıydım, güneşin ışıklarında renklerle oynayan, karanlıklarda yıldızlarla konuşan... Mutluydum rüzgarla birlikte maviliğe savrulurken, mutluydum kuşlarla kanat çırparken, mutluydum gökkuşağı olup renkleri saçarken... Takılmışken bir bulutun peşine, görürdüm yaşayanları yeryüzünde... Hepsi zamanla koşar gibi, hep bir şeylerin peşinde... Bazen bir kuşun kanadına karışır, uçardım onunla, rüzgâra karşı çığlıklarla birlikte. Yaşamı sorardım kuşlara, nedir diye? Özgürlük derlerdi bana... Göklerde özgürce kanat çırpabilmek, rüzgâra baş kaldırmak. Ama yağmur yağdığında özgürlükleri elinden alınır, ağırlaşan kanatları daha fazla çırpınamazdı damlalar karşısında... Sığınırken bir kaya kovuğuna, özgürlüklerini teslim ederlerdi yağmura, sessizce... Karıştım bir gün yağmur damlalarının arasına, gücü hissedebilmek için... Toprağa karışmak istedim, çoğalmak istedim, azgın bir nehir olup akmak istedim, deniz olmak istedim, yaşamı bulmak istedim, yaşam olmak istedim... Terk ettim gökyüzünü güneşe veda edemeden... Altımda gittikçe büyüyen yeryüzü beni kendine doğru hızla çekerken daha da büyüdüm, çoğaldım. Koşmaya başladım bir an önce toprağa kavuşabilmek için. Yaşamı hissedebilmek için... Yaşam olabilmek için... Toprağa ilk dokunuş, ilk sarılış... Sıcaktı toprak, gökyüzünün olamadığı kadar... Beni sarmaladı şefkatle, beni içine aldı sevgiyle... Sevdim onu... Seviyorum dedim yaşamayı seninle birlikte...Toprağın derinliklerinde, karanlık sıcaklıklarda güveni hissettim... Zaman geçtikçe büyüdüm, çoğaldım... Yerimde duramaz hale geldim... Güneşi özledim... Yıldızlara merhaba demek istedim.... Terk ettim toprağı. Sıcaklığını, şefkatini. Bir sabah çiçekler açarken gökyüzünü gördüm yeniden... Öylesine mavi, öylesine sınırsız, öylesine özgür... Aktım, gittikçe büyüyerek... Beni sarmalayan toprağa dokunarak aktım... Nereye gittiğimi bilemeden... Sadece yaşamı ögrenebilmek için aktım... Benimle çiçekler açtı ağaçlarda, topraktan otlar fışkırdı delicesine... Ben onlara yaşamı sunarken, cevap veremediler bana yaşam nedir diye sorduğumda... Büyümek istedim... Daha hızlı akmak, denize kavuşmak istedim... Aktım gökyüzünün görünmediği ıssız ormanların arasından, yıllardır kımıldamaktan korkan taşları peşimde sürükleyerek, başkaldırırcasına ... Başakların rüzgârla dans ettiği ovalara geldiğimde duruldum... Onları seyredebilmek için yavaşladım... Sordum uçuşan kelebeklere yaşamı... Rüzgarla dans mı diye?.. Cevap vermediler bana... Denizi aradım uzaklarda, görebilmek için köpürdüm, taştım ona bir önce dokunabilmek için. Sonra bir sabah, daha güneş ışıklarını serpmeye başlamamışken dünyaya, uzaklarda maviliği gördüm... Gördüm orada canlılığı, başkaldırmışlığı, hasreti... Kavuşmak istedim bir an önce, sarılmak istedim... Koynuna girmek istedim bir sevgili gibi... Sevişmek istedim onunla... Yaşamı istedim ondan... Dokunduğumda denize, balıklar kaçtı benden, suyum karıştı denize... Bir oldum onunla... Ufacık bir damlaydım, bulut oldum, toprak oldum, deniz oldum, okyanus oldum. Kapladım dünyayı canlılığımla. Dalgalarla oynarken derinliklere karıştım... Derinliğin sessizliğinde güzellikleri buldum... Yaşam gizlenmiş güzellikler midir diye sordum denize? Cevap alamadım... İnsan olmak istedim... Yaşamın ne olduğunu öğrenirim diye...Döl oldum genç bir erkeğin ateşli vücudunda... Yıldızlı bir gecede can oldum bir dişiyle... Büyümeye başladım içinde olduğum insana fark ettirmeden... Büyüdüm, büyüdüm... Aynı toprak gibi sıcak ve karanlık bu yer bana güven verdi, huzur verdi... Zaman geçtikçe, yerime sığamaz hale geldim... Güneşe sarılmak istedim... Yıldızları görmek, denizle konuşmak istedim... Yaşamı insanlara sormak istedim... Işıkla tekrar kavuştuğumda özgürlüğümü hissettim yeniden... Küçük bir su damlasıyken gezdiğim gökyüzünü yeniden görebilmek mutluluk verdi... Büyüdüm zamanla... Diğer insanlarla birlikte, zamanla birlikte... Sordum insanlara yaşam nedir diye?.. Cevap veremediler... Bir gün aşık oldum birisine, neden diye sormadan kendime... Bir kuş gibi özgürce, bir nehir gibi delicesine akarak, bir deniz gibi sınırsızca sevdim birisini... O zaman anladım ki; YAŞAM SEVGİDİR... SADECE SEVGİ.

alıntı

Wednesday, November 21, 2007

KINALI KUZULAR

Hepimiz, Bu Vatan İçin Birer Kınalı Hasan'ız...

" Ne Büyüksün ki Kanın Kurtarıyor Tevhidi, Bedrin arslanları ancak sizler kadar şanlı idi."

Türkiye'mizde Vatanın bölünmezliği uğruna canlarını verip, Gökteki Hilal ile Yıldızı Bayrak, Toprağı da Vatan yaparak kara toprağın bağrında sıra dağlar gibi yatan şehitlerimiz;

Sizler gençliğinizi yaşamadınız. Vatan savunmasını, Milli Misaki, Cumhuriyeti, canınızdan üstün tuttunuz. Oysa sizlerin olağanüstü yetenekleri vardı. Türk milleti için büyük değerler üretebilirdiniz. Vatan sevgisini yine ilk sıraya aldınız. Vatanı bölmek isteyenlerin üzerine nasıl saldırdığınızı, Cudi, Kabar, Namaz dağlarında, Kuzey Irak'ta nasıl aslanlar gibi savaştığınızı biliyoruz...

yukselden - ait Avatar

MUTLU EVLİLİĞİN SIRLARI

Mutlu evliliğin sırları:

Günümüzün modern toplumlarında evlilikler işlerden arta kalan zamanlarda idare edildiği için sorunlar yaşanıyor. Bu nedenle evliliğinize de işinize ayırdığınız kadar zaman ayırın.

İlişkinizi canlı tutmak için eşinizle baş başa zaman geçirin.

Eşinizle 'çocuklar nereye gidecek, ne yapacak’ gibi konular dışında duygu ve düşüncelerinizi de konuşmalısınız.

Ev ve aile ortamı dışında hobilerinizi geliştirebileceğiniz ya da gönüllü olarak çalışabileceğiniz alanlarla ilgilenin. Bunları da eşinizle paylaşın. Araştırmalar, evin dışında farklı bir alana odaklanan çiftlerin daha sağlıklı bir evlilik yürütebildiğini gösteriyor.
onuşmalısınız.

Hiçbir zaman ikiniz de aynı anda sinirlenmeyin.

Giysi, parfüm vs. almak konusunda kendiniz ve eşiniz arasında seçim yapmak zorunda kalırsanız eşinizi tercih edin.

Eleştirileriniz varsa onu sevdiğinizi hissettirerek söyleyin.

Geçmişteki hatalarını gündeme getirmeyin.

Gününüzü eşinize hoş bir söz söylemeden bitirmeyin.

Sorunlarınızı çözmeden günü bitirmeyin. Hata yaptığınızda eşinizle konuşun ve özür dileyin


Birbirinizi karşılarken şefkat ve sevgiyle sarılın.